• On Dokuzuncu Bölüm •

37.6K 1.8K 104
                                    

     Çınar 

  "Merhaba minik kaplumbağam!"

  Gözlerimi devirdim. Elimdeki telefonu istemsizce sıktım. "Merhaba anne ama bana bu şekilde hitap etmeyi kesmelisin."

  "Sana soracak değilim. Vildan Hanım akşam yemeğine davet etti bizi. Lina ve Pars'ı da çağıracağını söyledi. Elbette ki Hüma da orada olacak."

  Alnımı ovuşturdum. "Pekala, gideriz öyleyse."

  "Tabi ki gideceğiz oğlum."

  "Tamam, akşam seni almaya gelirim."

  "Tamam, görüşürüz."

  "Görüşürüz," dedikten sonra aramayı sonlandırdım ve telefonu masanın üzerine bıraktım.

  "Sen ne diyorsun Çınar?" diye sordu Pars, sessizliği bölerek. Masamın yanında ayakta dikiliyor ve dikkatle bana bakıyordu. "Bence yer konusunda bir problem çekmeyeceğiz, projeye çok uygun." Eliyle masamın üzerindeki çizimleri işaret etti. "Sence hangisi daha iyi? Gerçi detaylı bir sunum olsa çok daha iyi olabilirdi. Aslan da burada olsaydı net bir karar verebilirdik. Hem Eylül de yok, nerede ki? Nadiren işe geç gelirdi."

  Ofisimin kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. Aslan içeri girdiği gibi kapıyı sert bir şekilde kapattı. Gevşemiş kravatından ve saçlarının darmadağın olmasından belliydi iyi bir gün geçirmediği.

  "O kadını neden bu şirkete aldık? Ya da neden ona katlanıyoruz? Ve ben ondan bu kadar nefret ederken annem neden onu seviyor?"

  Aslan'ın bu sözlerine karşılık, "Eylül'ün bizimle çalışmasını isteyen sendin," dedim. Elbette ki Eylül'den bahsettiğini tahmin etmiştim çünkü Aslan'ı bir tek Eylül bu kadar kızdırabilirdi. "Ve Eylül sevilmeyecek biri değil, annen neden onu sevmesin? Hem gayet iyi anlaştıklarını da biliyorsun."

  Pars, araya girip "Eskiden..." demişti ki, Aslan onu böldü. "Eskiden ne olduğu umurumda değil," dedi. Elini saçlarının arasından geçirdi hırsla. Zaten gevşemiş olan kavatını iki yana çekiştirdi. "Eskiden hepimiz iyi anlaşıyorduk vesaire iyi tamam ama eskide değiliz. Hepimiz değiştik, araya zaman girdi olan oldu ve biten bitti. O kadını burada istemiyorum! Ona başka bir şirkette şu an olduğundan daha iyi pozisyon bulalım. Gitsin buradan, bu şehirden!"

  Başımı yana eğip Aslan'a dikkatle baktım. Her geçen gün Eylül'e karşı olan tutumu değişiyor, daha sert bir hal alıyordu. Neydi sorun?

  "Saçmalıyorsun," dedi Pars. Ellerini rahat bir tavırla ceplerine yerleştirdi. "O bizim arkadaşımız ve her birimizin üzerinde çokça emeği var. İşini hak ediyor, en iyi şekilde yapıyor. Çok istiyorsan sen git."

  "Ben sizin ortağınızım!"

  "Eminim ki Eylül yokluğunu hissettirmez."

  Aslan, kaşlarını çatarak oflayıp pufladı. En sonunda masamın önündeki koltuklardan birine oturdu. "Beni çok zorluyor. Herkes onu bir melek gibi görüyor olabilir ama ben hiç öyle düşünmüyorum."

  "Sana ne yapıyor ki?" diye sordum. "Ara sıra didişiyorsunuz. Eylül hepimizle didişiyor. Her zaman dik başlıydı bunu pek ala biliyorsun Aslan."

  "Ama bana hayatı zehir etmeye çalışıyor çünkü bunu hak ediyorum! Lanet olsun ki hayatını mahvettim, o da benimkini mahvedecek!"

  Birden ortama tuhaf bir sessizlik çöktü. Aslan hızla oturduğu yerden kalktı. Seri adımlarla odanın çıkışına yönelmişti ki, "Kal orada!" diye gürledim.

Cüretkâr TeklifWhere stories live. Discover now