26.BÖLÜM

9.2K 648 253
                                    

Ertesi sabah daha hava zifiri karanlıkken kalktık. Hatice sandviç hazılamış, güzelce sarmış onları da aldık, yola çıktık. Arabayı Rıdvan kullanıyordu. Süleyman yine bir şeyler yapıyordu bilgisayarda. Etraf hala karanlık olunca gözlerimi kapattım ben de.

Beni evime bıraktı "Çok uzun değil işimiz. Eşyalarını biran önce bul hemen geri döneceği çünkü" dedi ve onlar yola devam etti.

Eve çıkınca önce boardumu buldum. Sonra da kıyafetlerimi.

Kıyafetlerimi iki kış önce yenilemiştim. Board da...

Efe ile ilk çıkmaya başladığımız zamanlardı. Beni kayağa götürdü Uludağ'a. Üç gece dört gün tatil yapmıştık. Yan yana odalarda kalmıştık. O zamanlar o kadar nazik, o kadar sıcaktı ki bana karşı.

Kayak yapmayı biliyordum. Babamlarla Elmadağ'a arada giderdik orada öğrenmiştim kaymayı. Öyle profesyonel değil ama olsun. Efe snowboard ustasıydı resmen. Yarışmalara falan katılıyormuş o derece.

İlk gün düşe kalka öğrenmiştim board üzerinde durmayı. Ertesi gün onunla kayacak kadar öğrenmiştim. O kadar çok eğlenmiştik ki. Hatta son gün yarışmıştık ve benim kazanmama izin bile vermişti sırf ben mutlu olayım diye. O zamanlar gözümün içine bakardı.

O gün yarışmanın heyecanı ile sert düştüm. Kolum altımda kaldı. Ödü koptu kırıldı diye. Beni kucağında doktora götürdü. Dedim;

— Efe lütfen beni indirir misin? Kolum acıdı bacağım değil, desemde yüzüme bakıp yürümeye devam etti. Doktor baktı hafif bir kızarıklık var başka da bir şey yok. Bana döndü;

— Beyefendi biraz fazla evhamlı galiba, dedi bana bakarak.

— Söyledim ama dinlemedi, dedim mahçup bir şekilde.

— Geçmiş olsun, deyip bizi yollamıştı. O gün yalvar yakar tekrar piste zor çıkartmıştım onu. Sonrası gece fener alayına katılmıştık. Efe de gösteri yapanlara katılmıştı.

İstanbul'a döndükten bir hafta sonra doğum günümdü. Bana sürpriz parti organize etmişti sınıf arkadaşlarımla beraber. Bu bordu işte o zaman hediye etmişti.

O hafta sonu tekrar götürdü kaymaya bu sefer değişiklik olsun dedi ve Sapanca'da ki kayak merkezine götürdü. Evet Süleyman'la gideceğimiz yere. Süleyman'a nasıl deseydim "Ben orayı biliyorum ve çok sevmiştim" diye. Hemen soracaktı. "Kiminle gittin? Ne zaman gittin?" Efe'den yanında bahsetmemem gerektiğini bana sert bir dille tembihlemişti.

Tüm kayak malzemelerimi hazırlamıştım ama valiz kalmamıştı ki hiç. Mecburen temiz koli buldum. Yurtla ilişiğimi kesip de bu eve taşınırken Ankara'da ki kıyafetlerimi de toplamıştım. O kadar valiz bulmak mümkün değil di tabii. Babam marketten temiz sıfır koliler almıştı kıyafetlerim için. Annem "tek başına fazla kalamaz bu nasılsa sıkılır" deyip kolileri düzleştirip ardiye odası yaptığımız odaya koymuştu. Kolilerim oradan kalma yani. Şu zamana kadar lazım olmadılar ama sanırım şu ara çok işime yarayacaklar.

İşim bitince Süleyman'ı beklemeye başladım. İşi uzadı her halde gelemedi. İnterneti açtım. Sosyal medyada gezinirken Efe'yi gördüm ki görmez olaydım. #tbt hashtagiyle dün akşam ikimizin resmini benim yüzüme gözlerinden kalp çıkan emoji koyarak paylaşmıştı kendi hesabından. Altında da "Yine bana böyle gözlerinden kalpler çıkarak baksan ne olurdu? O kalplerin kıymetini bilemedim benim minik sevgilim" yazıyordu.

Mideme yumruk yemiş gibi oldum. Tamam beni etiketlememişti. Tamam saçlarımın rengi şimdi birazcık daha açık, biraz daha kısa ama bizi tanıyanların resmin bana ait olduğunu çözmesi çok uzun sürmezdi. Nitekim arkadaşlarından biri resmin altına;
"Bu Hande değil mi oğlum? Ne oldu nefretine" yazmıştı. Yanıt basitti;
"Kendime döndü" bu resmi Süleyman görürse sinirleneceği aşikardı. Ne yapacağımı düşünmeye başladım.

Aşk Biter Mi? (#Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin