◇Twenty Two◇

113 14 3
                                    

Suga elindeki geniş paleti oturduğu küçük tabureye yavaşça koydu ve yaklaşık üç aydır üzerinde çalıştığı tuvale baktı devrik gözleriyle. Sanat olarak gördüğü küçük sevgilisini resimle buluşturmaya çalışıyordu. O buna layıktı.

İri pembe dudakları, şişkin kahverengi sevimli gözleri, yumuşacık saçları ve daha sayamadığı bütün mükemmel özellikleri...

O kadar çok seviyordu ki onu artık yıldız olarak görmüyordu. Yıldızlar bir gün sönerdi ama Chimchim asla ışığından bir şey kaybedemezdi. Her geçen gün kendine olan hakimiyetini kaybediyor ve kendisini Chimchimlerle dolu bir rüyada buluyordu.

Tüm rüyaları aynıydı. Güzel başlayıp kabusa dönüşürlerdi. Onun küçük ellerini tutar ve tüm ormanı gezerlerdi. Chimchim onu gizli yerine götürürdü. Orada birbirlerine sıkıca sarılırlardı. Ne zaman yalnız hissetsem buraya geliyorum, demişti Suga'ya. Suga düşünmüştü: "Neden yalnız hissettiğinde benim yanıma gelmiyorsun?"

Ama bunu hiçbir zaman söylememişti Chimchim'e. Rüyasında bile onu incitmekten korkuyordu.

Daha sonra birden fırtına kopuyordu. Yedi tane kendileriyle aynı yaşlarda olan çocuklar Suga'yı Chimchim'den koparıp götürüyorlardı. Chimchim ise sadece Suga'nın bu acınası korumasız haline gülüyordu. Pembe renklerle başlayan rüya bu iğrenç kabusla bitiyordu.

Taehyung'un onu sarsmasıyla girdiği derin hayallerden çıktı ve gözleri ovuşturdu.

-Ne oldu ?

Taehyung kızararak baktı Suga'ya. Eliyle resmi işaret edip ona doğru yaklaştı.

-Ne çizdiğini görmek istiyordum sadece. Bitireceğim diye kaç gündür yemek yemiyorsun ?

Doğru ya artık yemeyi gereksiz buluyordu. Bu resmi bitirdiğinde yerdi belki bir şeyler.

-Aman be saçmalama Taehyung yiyorum tabi ki.

-Tabi ki yiyorsun. Ama bu sefer emin olmak istiyorum. Neden bu akşam bize gelmiyorsun?

Suga için güzel bir fikirdi bu. Böylece akşam yemek masasında babasının somurtkan yüzünü çekmek zorunda kalmazdı.

-Gelirim.

Taehyung kocaman gülümsedi ve Suga'ya yaklaştı. Hafifçe eğilip yanağına sıcak bir öpücük bahşederken çok utanmıştı.

-Akşam görüşürüz hyung.

*

Dört saattir yoldaydılar. Ne herhangi üçü nereye gittiklerini biliyor ne de takım elbiseli adamlar cevap vermeye tenezzül ediyorlardı.

Geçen her dakika ölümle danstı. Jimin ve Hoseok burada yani Yoongi'nin yanında çok gereksiz olduklarını seziyorlardı.

Jimin huzursuz bir biçimde ayaklarını sallamaya başladı. Yoongi ile bitişik bir biçimde oturuyordu. Eğer Yoongi gelmeyi reddetse sahiden de kendisini öldürecekler miydi?

Olayı kendi ölümüne yormadı tabi ki. Yoongi gerçekten de birinin ölmesini istemez diye umuyordu. Yerimde Hoseok olsaydı yine gelirdi.

Arabanın camları içten de dıştan da simsiyah ve dışarıda olan her şeyi içeriden de göstermez haldeydi. Bu yüzden adamlar gözlerini bağlamamışlardı.

Yoongi'nin diğer yanında oturan Hoseok gözlerini sıkıca kapatmış, başını onun omzuna koymuştu. Belki de bu dar alanlar onu korkutuyordu çünkü Jimin Hoseok'u daha önce hiç böyle görmemişti.

The Guardian Angel • YoonminWhere stories live. Discover now