♧Twenty Three♧

115 13 0
                                    

Yoongi ilk defa sosyal çalışmalarda başını kaldırıp tahtaya doğru baktı. Tahtada anlamsız bazı sayılar ve resimler vardı. Sanırım Bay Jee yine coşmuş, kendini yine bir savaşın ortasında sanıyordu.

Tanrım o kadar sıkıcıydı ki uykusu bile kaçmıştı. Bu adam uykusunu kaçırabilecek tek varlıktı.

Sırasının üzerindeki yazılara baktı. İyice bastırmışlardı ki Yoongi'nin gördüğü kesinleşsin. Ama Yoongi'nin bunları bilmesi için başkasının söylemesine ihtiyaç yoktu. Her zaman bir canavar olduğunu biliyordu. Herkesi yok edebilecek kirli bir kuvvet vardı kafasının içinde. Tüm nöronları ona saldırgan olmasını söylüyor ve vücudunu haraketlendiriyordu. Başı dönüyor, midesi bulanıyor, göz çukurlarında ağır zonklamalar hissediyordu.

Kendini birden savaş meydanının ortasında buldu. Ağır bir top patlamasıyla ileri doğru baktı. O kadar duman vardı ki buğu gözlerini kapamış ve görüş açısını daraltmıştı.

Patlamanın etkisiyle kulaklarında tiz bir ses oluşmuştu. Ellerini vücudunda gezdirdi ve tam kaburgalarının altında bulunan tahribat altındaki yaraya denk geldi. Canının acıdığını yeni yeni fark ediyordu. Öksürerek kalktı yanında bulunan cesetlerin arasından. Morluklarla bezenmiş eliyle alnında biriken terleri sildi.

Tanrım topallıyordu.

Ne birini görüyordu ne de beynini kullanabilecek durumdaydı.

Küfürler savurmaya başladı. Hangi zaman dilimiydi bu? Anlayabileceği en küçük bir detay yoktu.

Başını kaldırdı ve tüfeğini yere doğru dayayarak sakat ayağına destek oldu. Atabildiği en hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Belki uyanırdı birden.

Kulaklarının çınlaması geçtiğinde duydu işte o berbat sesleri.

Çığlıklar duyuyordu. Bu feryat ne içindi? Hiç kendisi kadar acı çeken birinin varlığını düşünmemişti. Kendi acısı bedenseli çok küçükken açmış ve beyninin içine hapsolmuştu. Bundan büyük ne olabilirdi?

Düzenli ayak sesleriyle birlikte olabildiğince hızlı bir şekilde yere doğru uzandı, gelenleri izledi.

Yaklaşık bir düzine yeşil üniformali asker sert deri botlarıyla kemikleri, otları ezerek ilerliyorlardı.
Güneş misali sarı saçları, okyanus kadar mavi gözleri vardı. Yüzleri acıyla, kanla ve kederle kaplanmıştı. Üniformanın üzerindeki yuvarlak biçimde kırmızı bayrak dikkatimi çekti. Kırmızı ve sarı. Yıldız mıydı o?

Yoongi bu üniformalarla birlikte bulunduğu zamanı hemen anladı.
Tam yanında yatan koreli asker haraketlenince askerlerden biri arkasına döndü. Yoongi nefes nefeseydi. O kadar derin bir biçimde tutuyordu ki içinde biriken her şeyi. Asker yanlarına doğru yaklaşırken Yoongi doğal bir biçimde göz kapaklarını kapattı. Zaten vücudu ölmek için yaratılmıştı.

-чертов! ***

Yoongi yüzüne sıçrayan kan damlaları ve tam kulağının dibinde patlayan mermi sesiyle baktı yanında öldürülen asyalıya. Jimin'in temiz yüzünün pislik içinde olduğunu görmek, pembe dudaklarının solduğunu izlemek ve hayat dolu kahverengi gözlerinin kapanmasını seyretmek içinde biriken her şeyi boşalttı. İşte asıl şimdi zonkluyordu o güzel başı.

'Resmim daha bitmedi.' diye düşündü. 'Onu sana vereceğim Jimin.'

Bir anne edasıyla sevdiğine sarılırken kendi kafasına dayanan tüfeği umursamıyordu bile. Gözyaşları üniformalarını ıslatmış, pişmanlık içini sarmıştı.

The Guardian Angel • YoonminWhere stories live. Discover now