26/september/52

913 93 166
                                    

26 Eylül 1952


Albus

Düşündüğüm onca müstehcen mizahıma rağmen— hayır, bu mektuba basit bir teşekkür ile başlamam gerekiyordu. Haftalardır bu kadar sert gülmemiştim.

Ama muggle edebiyatı? Hadi ama, Albus. Bana İncitmeyen Şeyler Dergisi'ni gönder— belki o zaman bu somurtkanlığımdan kaçınabilirim.Bu Woolf kadını— çok garip.

Ve Zihnbend? Uğraşma. Kafamdan uzak dur. Günler esniyor, evet, tıpkı senin o sürekli emdiğin uzayan şekerin gibi, biz konuştukça ağzından eksik tutmazdın, dişlerinden parmaklarının arasına kadar uzardı. Dobralığımı mazur gör, o şeker oldukça dikkat dağıtıcıydı. Hatta şu an pek çok kez kalemimi parşömenin üzerinde kaydırdım, kusura bakma. Ama onu lanetlediğimizde çok güzel patlamamış mıydı? Yeşil ve dumanlar tütüyordu.

Yalvarmakta her zaman tam anlamıyla rezalettin. Bacaklarını yatağa sabitleyip seni beklettiğim zamanı hatırlıyor musun? Düpedüz acınasıydın, kibar olmayı bile beceremiyordun. O kadar rahatsız olmuştum seni dövebilirdim bile...

Ve işte hayatım. Beni yaşamaya zorunda bıraktığın hayatım. Samimiyetsiz dalkavukluk ve hatıralar.

Sabah: gardiyanlar gelir, tehlikeli Aritmansilere karşı tüm kağıtlarıma bakarlar. Bazen beni biraz hırpalarlardı, buraya ilk geldiğimde büyü kullanmazlardı, sadece yumruk. Bir kadın vardı—"kocamı öldürdün" diye bağırırdı, "kocamı öldürdün". Birkaç yıl sonra durdular çünkü onlara gülüyordum. Tıpkı senin gibi aptalca, sonsuz gurura sahip bir özelliğim var bu yeteneğimde. Taşların üzerinde diz çöküp morarmış karnımı tutarken kırık dişlerimin arasından boğazımdan aşağı kanlar akmasına rağmen bana işkence etmek isteyen adamların yüzüne gülme yeteneği. Hapishanede sahip olunabilecek türden iyi bir yetenek. Zeka ve büyüden daha değerli.

Yemeklerin tadı, tabiri caizse, bok gibi. Birkaç kilo verdim. Pencerenin eski ve kirli camından yansımamı net bir şekilde göremiyorum, ama az çok iskelet gibi gözüktüğümü hayal edebiliyorum. Bir zamanlar yakışıklı ve dahi bir İngiliz'in benimle nehir yatağında seviştiğine inanmak zor geliyor, eh?

Görüşüm bulanıklaşıncaya kadar okuyorum, duruyorum, tekrardan okuyorum, notlar çıkarıyorum. Belki sana kütüphanemi miras bırakırım—ama hayır, iğrenirdin, şüphem yok. Üzerinde çalışamasam da büyüm hâlâ karanlık. Amaçsız bir şekilde eski bilgilerimi karıştırıyorum. Anlat bana eski dostum, yadigarları buldun mu? Bizim hayalimizi bensiz gerçekleştirdin mi? Partnerini alçaklığa ve hapse mahkûm ettiğine göre ölümde ustalaşacak mısın?

Ah. Durmstrang'ta böyle kompozisyonlar yazdığımı hatırlıyorum, sarsak ihtiyarlar gibi bir gözüm yazdığım parşömende, diğeri ise Moste Potente iksirinde, kalemimi yanlışlıkla semender kanına batırıyorum.

Volta attığım zeminde pürüzsüz lekeler var. Odanın köşesinde üç tane fare yakalamıştım— koşarlarken kuyruklarına basmıştım, boyunlarını kırıp ve derilerini dişlerimle yüzmüştüm. Yıllar boyu yavaşça ve iğrenç bir şekilde çürüdüler. Diğerlerinin şevkini kırmak için yapılmış küçük üç kurban— bir daha asla hiçbir fare beni rahatsız etmedi. Daha hangi kötü kokulara katlanabileceğini bilsen hayrete düşerdin.

Akşamları—kışın belirli aylarında güneşin batışını dar bir pencereden izleyebiliyorum. Soğuk sarı kış güneşi, buzlu dağların üzerinden parlıyor. Rüzgarın tüm o gri büyüsünü toplayıp üzerine üç damla kan damlattıktan sonra bulutların üzerinde tıpkı bir ölüm perisi gibi özgürce uçabilmek istiyorum. Eskiden yaptığım gibi, sadece uçmak. Daha sonrasında sessizce hücreme bile dönerim. Aynı Gregorovitch'in evinde elimde o varken uçtuğum gibi, gülerek, sevinçle. O eski karanlık kitapların arasından büyü ararken seninle o odada dans ettiğimi hatırlıyorum. Karanlık Lord olmak için gerekli olan ana özellik, gerçekten, korkutucu gözükmek için çaba sarf etmek. Aynı zamanda da— neşeli.

Geceleri, pencerenin camları buz tutar, ay ise karanlık bulutların arasından gözükmeye başlar. Kuzeyi seviyorum. İngiltere'nin dümdüz arazilerindense burada en yüksek kulede yaşamaya devam etmek, kayalıklı uçurumları ve vahşi örtüyü seyretmek isterdim. Bir keresinde Volga Nehri'nin yolunu asamla senin çıplak sırtında takip etmiştim, derine kristalli buzlardan çizerdim. Serpilirlerdi, incelir, kenarları yumuşardı, boncuk gibi dizilirler sonra da sırtından aşağı düşerlerdi, ve sen belli belirsiz inlerdin.

Buradaki camda da aynısı oluyor, sıcak elimle dokunduğumda eriyor, ama sessiz. Başka insan sesi yok. Asla.

Zor günler, Albus. Beni buraya atıp kilitledin. Şimdi Neville'ın ve Jinny'nin ile beni huzur içinde bırak.

Somurtmalarımla ve saygılarımla,


thirty-five owls | grindeldore epistolary (çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin