0.7

709 62 56
                                    

Minseok kalın perdenin ardından görünmeden aşağıda bekleyen babasının arabasına bakıyordu. Jongdae'nin verdiği on dakika bitmek üzereydi. Minseok ise çıkıp çıkmamakta kararsızdı. Ona kızmıştı ama onsuzda yapamıyordu küçük olan. Babasının neden hala o cadı kadınla olduğunu da anlamıyordu. Minseok ona artık baba da demek istemiyordu. Kendi kullanmak istediği kelimelerin hepsini Suzy kullandığı içinse ekstra sinirleniyordu.

Belki kimse fark etmeden onu parçalarına ayırıp, bir köşeye atmalıydı. Tamam, Minseok asla böyle bir şey yapmazdı ama Jongin'e söylerse o yapabilirdi. Bunlar zaten Kyungsoo'nun yanında gördüğü herkese yapmak istedikleriydi. Bir tane de en yakın arkadaşı için yapsa sorun olmazdı, ayrıca şeytandı o kadın. Dünya bir beladan kurtulmuş olurdu.

"Düşündüğüm şeylere bak, off Jongdae! Sadece beni sevsen ne olur sanki?" Dedi küçük olan kendi kendine. Saatine baktığı sıradaysa on dakika dolmuştu. Dikkatle duran arabayı seyretti, Jongdae'nin gitmesini hiç istemiyordu.

"Lütfen ona gitme." Diye fısıldadı sesizce. Bu sırada arabanın farları yandı ve çalışmaya başladı. Telefonuna gelen mesajla irkildi.

Gerçekten gidecek miydi?

Babacım; Ne zaman
istersen o zaman gel eve.
Ben gidiyorum Minseok.

Okuduğu soğuk mesajla gözleri doldu Minseok'un, ağlamak üzereydi. Şeytan kadın aralarını bozmuştu. Şu an bas bas Jongdae'mi istiyorum diye bağırmak istiyordu. Keşke onu kalbine soksaydı ve kimse görmesin diye orada saklasaydı sonsuza dek. Şu an yapmak istediği tek şey buydu.

Araba hareket ettiğinde Minseok yerde duran boşaltmadığı çantasını alarak aşağıya koştu. Büyük annesi ve babası odalarına geçmişlerdi çoktan. Onları çok seviyordu ama Jongdae'yi daha çok seviyordu. Bahçeye çıktığında Jongdae çoktan ortadan kaybolmuştu.

Gerçekten gitmişti, hem de Suzy'e.

Evin kapısıda kapanmıştı, içeri tekrar giremediği için kaldırım kenarına çöküp uzunca yola baktı. Ağlamamak için kendisini sıksada da birkaç damla süzülmüştü çoktan. Hem Jongdae gitmişti, hem de sokakta kalmıştı. Hava biraz esiyordu, çantasından Jongdae'ye ait bir kapüşonluyu çıkartıp giydi hemen. Kendisine büyğk olduğu için sıkıca sarılabiliyordu. Dizlerini kendisine doğru çekti ve kollarını üzerine daydı. Her yeri buram buram Jongdae kokarken ağlamamak elde değildi.  Yaşlarından gözleri iyice buğlandığında ters taraftan gelen bir ışık gözlerinin kamaştırdı. Korkmuştu, saat çok geçti ve sokakta dakikalardır tek başına oturuyordu. Ayaklanmaya çalıştı en azından eve girmek zorundaydı. Jongdae gitmeyi seçmişken onu tekrar aramazdı.

Yavaş adımlarını eve doğru yönlendirdi. Neredeyse ayakları yere sürtüyordu. Üzgündü ve yürümeye bile mecalı yoktu. Gelen araba yanından geçecekken durdu, gözleri buğulu olduğundan zorla görüyordu ve korkuyordu.

Kimdi bu şimdi?

"Güzelim hadi bin arabaya." Dedi tanıdık ve huzur olan o ses. Heyecanla arkasını döndü Minseok. Gitmemişti, Jongdae onu bırakmamıştı.

"B-beni bırakıp gittin sanmıştım." Diyebildi olduğu yerde kitlenerek. Ağlaması daha çok artığında Jongdae arabadan inip kollarının arasına aldı küçüğü ve saçlarını öptü.

"Ben mi? Seni ne zaman bıraktım Minseok?" Daha sıkı sardı bebeğini. "Sadece bir ara sokakta çıkmanı bekledim, gidiyormuş gibi yaparsam çıkacağını biliyordum bitanem."

"Ben b-bu kadar iyi tanımandan h-hoşlanmıyorum." Dedi küçük mırlayarak. Jongdae hiç adil oynamıyordu, kulağının arkasını seviyor oluşu Minseok'un tüm sinirinin geçmesine sebep oluyordu.

"Seni ben büyüttüm kediciğim, tabii ki tanıyacağım." Dedi gülerek ve küçük olandan uzaklaşıp elini tuttu. "Hadi hava serin daha fazla üşümeni istemiyorum. Ellerin buz gibi olmuş."

"Ama büyük annem, senin gittiğini gördüğümde ona söylemeden evden çıktım."

"Mesaj atarız bebeğim." Küçüğü yan koltuğa oturtup kendi yerine geçti ve arabayı çalıştırdı. Minseok ise durulan göz yaşlarının ardından hayranlıkla izledi Jongdae'yi. O hayran olunmayacak gibi değildi, özellikle hala takımları üzerindeyken, dikkatle ve direksiyonda parmaklarıyla ritim tutarak araba kullanırken.

"Benimle eve gelecek misin babacım? Yoksa tek başıma mı kalacağım?" Sorduğu soruyla tüm dalgınlığını dağıttı. Jongdae'ye daha fazla dalmak teklikeliydi. Normal bir insanda yarattığı etkinin yüzlerce katını Minseok için yaratıyordu. Jongdae ile uyumak istediği için alacağı cevaptan korktu küçük olan ve başını eğip kuyruğuyla oynamaya başladı. İçinden 'ne olur benimle kal' diye geçirmeden edemedi.

"Şirkete gitmem gerek güzelim söylemiştim. Bu kriz olmasa çıkmamam bile gerekiyordu." Dedi direksiyonu sola çevirirken.

"Yani Suzy'nin yanına." Üzgünce mırıldandı. O kadını hiç sevmeyecekti, Jongdae'yi çalıyordu.

"Minseok, biliyorsun bebeğim o da bizimle çalışıyor."

"O beceriksizi neden işe aldıysan zaten." Dedi umursamazca. Suzy'i her fırsatta gömmek için tasarlanmış gibiydi sanki. Bakışlarını kaçırdı Jongdae'den.

"Bitanem onu sevmediğini biliyorum ama benim için biraz saygı gösteremez misin?" Jongdae'nin umutlu sözleriyle yanaklarını şişirip patlattı Minseok ve kedi kulaklarını kaşıdı.

"Zorunda mıyım?"

"Beni üzmek istemiyorsun, belki."

"Seni üzmek istemiyorum." Alt dudağını ısırdı. Üzgün Jongdae kalbini kırıyordu.

"Seni üzmek kalbişimi kırıyor."

"Kalbişini öptüğüm.." Minseok'un söylediği gibi dediğinde küçük olan sevgiyle baktı babasına. Jongdae kalbinden çokça öpsün istiyordu çünkü. Hep öpsün istiyordu.

"Sadece birazcık saygılı olmanı istiyorum. En azında rol yap, hepsi bu. Sevmediğin birini sevmen için seni zorlayamam ama benim için." Bakışları küçüğü bulduğunda kırmızı ışıkta durmuş, küçüğün yanına düşürdüğü elini avucunun içine alıp hapsetti ve bir öpücük kondurdu.

"Kalbişimi öpersen deneyeceğim." Sırıttı küçük olan, Jongdae'nin bunu nasıl yapacağını merak ediyordu. Bir insanın kalbini öpmenin bir yolu var mıydı?

"Hay hay." Jongdae gülümseyerek küçüğün avucunu kendi kalbine götürdü. Boşta kalan avucuna öpücüğünü hapsetti ve o avucunu Minseok'un kalbine bastırdı.

"Bu sayılır mı?" Arabayı tekrar hareket ettirdiğinde gülerek sordu. Küçüğün yüzü kırmızının her tonuna karışmıştı o an. Utanmıştı ama bunu alışkanlık edinebilirdi. Jongdae kalbini hep öpmeliydi.

"Hmm belki." Bakışlarını tekrar kaçırdığında evin yolunda olmadıklarını gördü.

"Evet gitmiyor muyuz?" Dedi merakla.

"Hayır bebeğim, seni de şirkete götürüyorum. Bu hafta okulada gitmeyeceksin zaten. Bence bizimle kalabilirsin ama beni oyalamak yok anlaştık mı?" Arabayı otoparka çektiğinde küçük hevesle gülümsedi. Suzy'nin orada olmasından hoşlanmasada onu Jongdae'ye asla yaklaştırmayacaktı.

"Söz uslu uslu oturacağım."

"Aferin güzelime. Uykun geldiğinde de odamdaki odaya geçer uyursun bebeğim." Kemerini çözüp arabadan indi ve küçüğüde indirdi çantasını da eline alıp.

"Peki babacım." Sinsice güldü, Suzy gidene kadar asla uyumayacaktı. Şirkete girerken aklından geçen tüm şeytanlıklar Jongin'inkilerle yarışırdı. Ondan çok şey öğrenmişti.

~~~

Hikayeden anlık bildiriyorum çiçekler..
Minseok; 1
Suzy; 0

Sadece Beni Sev/chenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin