1.0

722 63 31
                                    

Sabahın gözüne çarpan ışıklarıyla Minseok yatakta kıpırdanıp olduğu yerde döndüğünde uyku sersemliğiyle nerede olduğunu fark etmemişti. Jongdae'nin kollarında dönüp, göğüsüne daha çok sokulduğundan bir haberdi ama anlamadığı bu yeri çok sevmişti. Burnunu bulduğu yere sürtüğünde kulakları sevimlice hareketlendi, burnuna hücum eden çam ve okyanus kokusuyla gülümsedi. Yavaşça gözlerini araladı, tam tahmin ettiği yerdeydi ve kokusu bile onu affetmeye yetmiş sayılırdı. Hafifçe kıkırdadı, onun yanına geldiğini hiç hissetmemişti. Hem yorgundu, hemde sinirliydi. Bu hemencecik uyumasına sebep olmuştu. Ayrıca Jongdae çok geç gelmiş olmalıydı yanına.

Hafifçe geriye çekidi ve Jongdae'nin yüzündeki her ayrıntıyı okşadı. Teni yumuşacıktı ve uykusunda çok masum görünüyordu. İşaret parmağı sağ kaşındaki beni okşadı. Dudaklarıysa hemen ardından buldu beni. Küçüğün öpmeyi en sevdiyi yer onun benleriydi ama bu kırgınlığını anında geçirmiyordu. Gözleri bir anda hala uyuyan adamın şekilli dudaklarına kaydı. Kenarlarının gülümsüyormuş gibi kıvrık olması fazla sevimliydi. İçinden bir ses hep öpmesini söylüyordu. Nasıl olsa uyuyordu değil mi? Jongdae kolay kolay uyanmazdı. Eğer öperse bu patileriyle arasında kalacaktı.

Yavaşça yaklaştı ona doğru ama araya giren kuyruğu olaya müdehale etmişti. Yaptığı saçmalıktı, onu öpemezdi ve kuyruğu kalbinden çok daha akıllı görünüyordu. Jongdae'nin yanında ne kalbi, ne aklı çalışıyordu. Öpme düşüncesinden uzaklaşıp onu izlemeye devam etti. Bu manzara tarif edilemez güzellikteydi ve değerlendirmek istiyordu. Ne olursa olsun Jongdae'den vazgeçmiyordu. Kalbi kırılsa bile yine onu sevmek istiyordu.

Bir süre sonra Jongdae hareketlenmeye  başladığında Minseok onu iterek kendisinden uzaklaştırdı. Biraz daha bu şekilde kalmak çok isterdi ama onu hemen affetmiş olmak gibi görünmek istemiyordu. Çabaladı ama Jongdae'nin kollarından sıyrılamadan o uyanıp daha sıkı sardı küçüğü.

"Bir yere mi kaçıyorsun bebeğim?" Dedi güneşle yarışan gülümsemesiyle.

"Evet senden çok çok uzaklara, belki bana inanan birilerinin yanına." Diye karşılık verdi küçük olan, büyükse hafifçe gülümsedi bu haline. O çok sevimliydi, kediyken daha fazla. Hala debeleniyordu sıkı kollardan kurtulmak için. Ellerini Jongdae'nin göğüsüne, ayaklarınıysa bacaklarına bastırıp kendisini geriye doğru itmeye çalıştı. Kuyruğuylada yatağın kenarından destek alıyordu.

"Ya bıraksana beni, zaten sevmiyorsun." Kuyruğuyla daha çok çekti kendisini. O sırada Jongdae küçüğün ayaklarından bacaklarını uzaklaştırıp daha çok kendisine çektiğinde, Minseok bir an de yattığı yerde kurduğu dengeyi kaybedip tamamen Jongdae'nin göğsüne yapıştı.

"Benimle savaşma Minseok." Saçlarını öptü bebeğinin ve daha çok sarıldı. Parmakları küçüğün sırtında daireler çizmeye başladı, bu kediyken en sevdiği ikinci şeydi. İlk göbeğini sevdirmekti tabii ki.

"Tırnaklarımı göğüsüne geçirmemi istemiyorsan bırak beni baba." Sesi hırlamalı çıkmıştı, çünkü Jongdae'nin parmakları sırtında yer etmişken rahatlamışçasına hırlamamak elde değildi. Aptal kedi huyları diye iç geçirdi küçük. Jongdae kedi zaaflarını çok iyi kullanıyordu. Çünkü tam kulağının arkasına da minik buseler bırakıyordu.

"Özür dilerim." Dedi devam ederken.

"Özür de istemiyorum o kadını da, bırak beni." Hiç bıraksın istemesede debelendi. Neyseki Jongdae onu bırakmamıştı.

"Neden ondan bu kadar nefret ediyorsun Minseok?" Diye sordu merakla.

"Çünkü şeytan o, kedileri de sevmiyor. Bizi ayıracak, istemiyorum onu." Dedi mızmızlanarak küçük. Pes etmişti, artık debelenmiyordu. Ağlamak istiyordu.

Sadece Beni Sev/chenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin