1.8

605 52 19
                                    

Minseok gözüne çarpan güneş ışığıyla gözlerini araladığında, Jongdae ona arkasından sarılmış ve eli tam kalbinin üzerindeydi. Sadece iki bardak içki içmesine rağmen başı çok ağrısada umursamadı. Şu an Jongdae ile uyanıyor olmak harika bir duyguydu. Bütün gün bu şekilde kalabilirdi ama güneş küçüğü çok rahatsız etmişti. Onu uyandırmamaya çalışarak kıpırdandığında, Jongdae küçüğün beline doladığı kolunu gevşetmiş ve sırt üstü dönmüştü. Minseok da fırsattan yararlanarak, yattığı yerde doğrulup Jongdae'yi izlerdi. O çok yakışıklıydı, düşünceliydi, sevgi doluydu ve güçlüydü. Küçüğün sığındığı tek kollar ona aitti.

Minseok son zamanlarda ondan başka bir şey düşünemez olmuştu, bunun aşk olduğunuysa birkaç sene önce izlediği bir filmle öğrenmişti. Onunla büyümüş olmaktan çok mutluydu ama bazen annesine kızıyordu. Annesi onu bu adama emanet etmeseydi ve Jongdae ile farklı şekillerde tanışmış olsalardı ne olurdu? Jongin ve Kyungsoo gibi ya da Sehun ile amcası, onların Minseok'dan çok daha fazla şansları vardı. Jongdae kendisini sadece bebeği olarak görürken cici anne ya da baba kaçınılmazdı.

"Eğer öylesine bir yerde karşılaşmış olsak, beni ister miydin?" Diye fısıldadı. O kadar sesizdi ki, Jongdae'nin kendisini duymadığını emindi.

"Dudaklarını herkes içinde öpmeme izin verir miydin?" Son fısıltıyla saçlarını karıştırıp kulağını kaşıdı küçük. Bu sorularının cevabını alamayacağını biliyordu. Çalan telefonuyla birlikte dikkatini toparladı ve yataktan kalktı. Arayan büyük annesiydi, babasını uyandırmamak için sesini kapatıp hemen odadan çıktı ve telefonu açtı.

"Efendim bal küpüm." Dedi tüm hüznünü bir kenara atarak. Üst kattaki boş bir odaya geçip yatağa yattı sırt üstü ve tavanı izledi.

"Baban olacak o hayırsız yanında mı?"  Tatlı öfkesi Minseok'u güldürmüştü.

"İçerde uyuyor neden ki?"  Gülmeye devam ederken merakla sordu Minseok. Yine ne yapmıştı da kızdırmıştı acaba büyük annesini?

"Dikkat et yavrum dikkat et, senin o yanındaki hayırsızın teki. Gelmeyip, gitmeyip hediyelerle geçiştirebileceğini sanıyor ama Iseul yer mi? Yemez!" Dedi kadın azarlayarak. Oğlunu özlemişti ama yüzünü gören cennetlikti. Belki televizyonlarda.

"Hay onu doğuracağıma taş doğursaydım. Hiç ailesini düşünüyor mu? Bak içerde uyuyor diyorsun, sorumsuz herif."  Bu defa oldukça kımıştı, Minseok farkındaydı.

"Yaaa.. niye öyle diyorsun? O zaman benim babam kim olacaktı bal küpüm? Ya ben senin nasıl torunun olacaktım?" Küçük itiraz etti. Tamam büyük annesi haklı olabilirdi ama babasının doğmamış olması ihtimalini düşünemiyordu bile. Yattığı yataktan doğrulup bu ihtimalle kaşlarını çattı.

"Bana hayrı dokunduğu tek şeysin zaten ballı çöreğim. Lise ortasında bir isyana kalktı ben Çine gideceğim diye, gidiş o gidiş. Sonra beyfendiyi görürsek şanslıyız işte." Söylediklerinin arkasındaydı. Oğlunu doğru dürüst en son Minseok'un bebekliğinde görmüştü. O da büyük anne ve torun tanışmasıydı.

"Geçen geldiğinde eve almadın ama." Dedi Minseok gülerek.

"O ayrı, seni üzmüştü. Ziyaret değildi yani gelişi. Pişman değilim, yine olsa yine yaparım. Babasına çekmiş babasına, kalas o da işte. Hayır nerede yanlış yaptım acaba?"

"Büyük anne!" Dedi küçük kahkaha atarak. "Ya sen çok mu üzüldün bal küpüm benim?" Sevimlice söyledi küçük.

"Üzüldüm tabii evladım. Canım, kanım o benim. İki yüzünü görmek benimde hakkım." Yaşlı kadın öyle bir söylemişti ki, sesi Minseok'un kalbini sızlatmıştı.

"Bal küpüm üzülme. Sen bu akşam güzelce tonla yemek yap, ben babamı kolundan tutup zorla getireceğim. Kediş sözü bak." Dedi hevesle. Nasıl yapacağını bilmiyordu ama Jongdae onu kırmazdı.

"Sahi mi çöreğim?" Yaşlı kadın heyecanlanmıştı.

"Sahi ya."

"Canım çöreğim benim, ne varsa sende var işte. Doğru kişiyi aramışım, o zaman ben mutfağa giriyorum." Neşesi yerine geldiğinde küçük olan mutlulukla gülümsedi. Çok sevdiği insanların üzgün olmasına dayanamıyordu.

"Gir gir." Oturduğu yataktan kalktı, odaya gidip, akşam için ikna etmesi gereken bir adam vardı.

"Seni seviyorum ballı çöreğim, yanaklarını ısırdım."

"Bende seni bal küpüm, yeterki üzülme." Telefona doğru bir öpücük bırakıp kapattı Minseok ve boş odadan çıktı.

Şimdi gidip Jongdae'yi uyandırması gerekiyordu. Tekrar onun odasına ilerlerken önünden geçtiği ve biraz önce gözüne çarpmayan manzara şimdi gözüne çarpmıştı. Küçük hemen başka bir odanın kapısına doğru ilerleyip sesizce kafasını içeri uzattı. Bu manzara onu heyecanlandırmıştı. Yixing amcası ve Sehun birlikte uyuyorlardı. Dün akşamki kıyafetleri hala üzerlerindeydi. Sehun başını Yixing'in omzuna yaslamış oldukça sevimli ve sarmaş dolaş görünüyorlardı. Dünkü olaydan sonra neler döndüğünü hiç bilmiyordu, babası elinden tuttuğu an her şeyden soyutlamıştı kendisini ama sonra arkadaşlarından öğrenebilirdi. Özellikle bu manzaranın bir açıklığa ihtiyacı vardı. Odadan çıkıp kıkırdadı, Jongin'in de burada olacağını düşünüp tüm odaları gezindi ama kimse yoktu. Ne Kyungsoo'dan ne de ondan bir iz vardı. Hemen telefonunu çıkartıp mesaj attı.

Minni:
Nini neredesin???

Nini:
Evdeyim Minişim, merak etme. Sonra anlatacağım, iyiyim sorun yok.

Attığı mesajdan anında geri dönüş almıştı. Jongin'in bu erken saatte uyanık olması şaşırtıcıydı.

Minni:
Emin misin?

Nini:
Yeap, önce kendim alışmalıyım buna. Sen nasıl oldun? Akşam Bay Kim beni korkuttuğu için yanına gelemedim ama Sehun'u orada bıraktım. Hoş dünden razıydı zaten.

Şaşkınlıkla ekrana baktı küçük olan. Önce kendi mi alışmalıydı? Neye? Son cümleyle ile gülümsedi. Burada kalması Sehun'un işine yaramış gibi görünüyordu.

Minni:
İyiyim hemen uyudum zaten. Onu bırakman Sehun'un işine yaramış gibi.

Tekrar odaya ilerleyip amcası ve Sehun'un fotoğrafını çekip Jongin'e attı.

Nini:
Vay puşt bir de sana göz kulak olsun diye bırakmıştım. Sarmış kollarını Yixing'e ahtapot gibi. Fırsatçı!

Minni:
Şimdi ona laf etme sende yapardın, ayrıca dün Kyungsoo ile gittiğine kalbımı basarım.

Nini:
Nereden bildin?

Minni:
Bunun için müneccim olmaya gerek yok.

Nini:
Doğru, neyse size anlatacaklarım var ama sonra. Bugün beni bir salın, yarın buluşuruz.

Minni:
Anlatmayanın?

Nini:
Çükü düşsün.

Minni:
Anlaştık.

Telefon ekranına sırıtıp Jongdae ile uyudukları odalarına doğru ilerledi. Jongin bir şeyler karıştırıyordu ama yarın öğrenebilirdi. Şimdi birazcık daha Jongdae'nin kollarına ihtiyacı vardı. Saat daha çok etkendi kendisi için, birazcık daha uyuyabilirdi. Evdeki herkes hala uyuyordu nasılsa.

~~~

Sehun? Yixing? Beyler dün akşam ne oldu?

Peki sen neler karıştırıyorsun bakalım Jongin efendi? 🔥😈

Sadece Beni Sev/chenminWhere stories live. Discover now