Daphne'nin Sırrı

4.9K 330 138
                                    

O akşam gece yarışına kadar kamelyada vakit geçirdik. Carlos oldukça samimi davranıyordu bana karşı. Hatta fazla samimiydi.

"Sonra bir baktık, Anthony düşman kampından geliyor. Üstü başı darmadağın olmuş." diye anlatmaya devam etti gülerek.  Carlos'un da Anthony ile birlikte savaşa gittiğini öğrenmiştim. Bütün akşam boyunca Leon ve bana anılarını anlatmıştı.

"Orada ne işi varmış?" diye güldüm merakla. Yaramaz bir bakış attı.

"Düşmanımızın komutanının ender rastlanan bir kızı vardı. Kız savaşçı olmak istiyormuş ve işin ilginci babası bu isteğine saygı göstermiş. Harika bir askeri zekası vardı hatunun. Asla sahada göremezdik ama planlar hep onun kafasından çıkardı. Neredeyse bizi alaşağı ediyorlardı. Kahraman Anthony bir gece bu kızın yatağına girene kadar elbette." Yüzüm kıpkırmızı olurken o kahkahalar atıyordu.

Adamın askeri başarısının altından bile bir çapkınlık macerası çıkıyordu. "Adamın bilek gücünün değil de şeyinin gücünün destanları var." diye homurdandım öfkeyle. Carlos çok daha gürültülü kahkahalar atmaya başlayınca sesli söylediğimi fark ettim. Kıpkırmızı bir yüzle Leon'a döndüm. "Haksız mıyım ama?"

Gülerek, kırmızıya boyanmış yüzümü çekerek ğöğsüne sakladı. Kollarımı onun beline dolarken içten içe James'i ne kadar özlediğimi fark etmiştim.

"Eğlencenizi böleceğim ama... artık gece yarısı oldu. Karımı alabilir miyim?"

Huysuz sesi ve sinirli bakışları ile Anthony dibimizde bitmişti. Sözleri biter bitmez beni resmen Leon'un kollarından söküp aldı. Onlarla vedalaşmama bile izin vermeden kaçırır gibi çekiştirmeye başladı. Arkamızdan pis pis güldüklerine ve beşlik çaktıklarına adım gibi emindim.

"Ne güzel anlaştınız Carlos ile?"

"Bana askeri başarını neye borçlu olduğunu anlatıyordu." dedim iğneleyici bir sesle. Omuzlarının dikleşmesiyle kasıldığını gördüm.

"Vaktinde müdahale etmişim desene."

Gözlerimi devirdim. Merdivenlere yöneldiğinde ellerimize bakıyordum. Çekmek istiyordum ama nedimeler ve hizmetçiler bize bakıp bakıp fısıldaşıyorlardı. İki ay sonra ilk defa el ele görmüşlerdi bizi. Yüzüme sahte bir tebessüm oturttum ve sevgili eşime daha çok yanaştım. Fırsatçı Anthony ise ne yaptığımı anladığı gibi diğer elini belime koydu ve beni kendisine çekti.

"Fırsatçı." diye fısıldadım. Yüzüme bakmasa da hafifçe güldüğünü biliyordum.

Odasına geçtiğimizde iki ayda pek bir şeyin değişmediğini fark ettim. Sadece çalışma masası daha da uzundu ve üzeri yığınlarla doluydu. Dayanamayıp kağıtlara göz attım. Adalarla ilgili sorunlar, şikayetler, ticari anlaşmalar ve anlaşılan bir türlü bastırılamayan bir isyan vardı.

Dört tane ada bağlıydı Mowaki'ye.
Asimi gümüş madenlerine, Dimante elmas madenlerine, Chrysos altın madenlerine, Sidero ise demir madenlerine sahip olan adalardı. Her birinin başında krala bağlı bir lord bulunmaktaydı. İsyan Sidero Adası'nda patlak vermişti. Birkaç kere bastırılsada halk çok geçmeden bir daha ayaklanıyordu. Ticari anlaşmalara bakılırsa da nedeni ortaydı. Bu dört ada içerisinde en az karı alan ve en çok vergi ödeyen Sidero Adası'ydı.

"Ben olsam ben de isyan ederim." dedim yavaşça. "Bence onlarla görüşme talebinde bulunmalısın. Belli ki bir şikayetleri var."

"Sen o güzel canını böyle meselelerle sıkma tatlım." Sesindeki alay canımı çok sıkmıştı.

"Doğru, senin kendine has mesleki bir başarın var nasıl olsa. İsyancıların kadınlarıyla veya kızlarıyla yatarsın, sorun çözülür değil mi?"

Altın Prenses | Andarkan Serisi 3Where stories live. Discover now