Erik

4.2K 242 92
                                    

Zaman yoktu, mekan yoktu. O an kimse yoktu. Onu yatakta, yüzü kapalı bir şekilde yatarken gördüğümde hiçbir şeyin, hiç kimsenin önemi kalmamıştı. Titreyen ellerle örtüyü açtığımda, titrediğini görmesem fark etmemiştim bile, karşımda gördüğüm yüz derimi diken diken etmişti.

Bütün kanı çekilmiş, bembeyaz bir yüz görmeyi beklemiyordum. Karşımda bir mermer vardı. Erik'in bedeni olduğunu biliyordum ama o yoktu. Dudakları bembeyaz, kapalı gözlerinin çevresi morarmış, soğuk bir yüzdü bu. Boynunda bir ucundan öbür uca uzanan kalın bir çürük vardı. Neredeyse kapkara denecek kadar koyu mordu. Kendisini asmıştı.

Dokunmak istedim fakat parmak uçlarım bir insan bedeninin bu kadar soğuk olabilmesine şaşırmış gibi hemen geri çekildi. Nefes alamıyordum sanki. İçimdeki yangın damarlarıma kadar yakıyordu beni. Onu sarsmak istedim. Kalkmasını istiyordum. Gözlerini açmasını, o sıcak çikolata rengindeki gözlerini görmeyi, tatlı gülümsemesini, sakin sesiyle bana ağlama demesini istiyordum. Hak ettiği bu değildi. Kendisini sonsuz bir yalnızlığın içine atmamalıydı.

Başımı çevirip arkama baktım. Anthony bir köşede durmuş, bembeyaz bir yüzle Erik'e, boynundaki devasa çürüğe bakıyordu. Gözlerimden akan yaşlar yüzümü sırılsıklam etmişti. O kadar acıyordu ki gözlerim, kalbim, beynim o an ben de ölmek istedim.

"Hak ettiği bu değildi." Sesimdeki gerilim beni bile ürkütmüştü. Öfkeyle buz kesmiş, cansız eli tuttum. Ölüm kokuyordu. Saçları, yüzü, bedeni, yatağı, odanın içi, ülkenin dört bir yanı, bütün dünya ölüm kokuyordu. "Hak ettiği bu değildi!" diye bağırdım çatlayan bir sesle. "Bu, bu değildi! Böyle soğuk olmak zorunda değildi! Böyle, böyle cansız, yalnız, böyle acı verici olmamalıydı! Beni böyle cezalandırmamalıydı! Böyle olmamalıydı! Bu olmamalıydı!" Haykırışlarım odada, şatoda, belki de bütün dünyada yankılanıyordu. Avazım çıktığı kadar haykırıyordum. Beni duyması, duyabilmesi için haykırıyordum. Mermer sertliğindeki ve buz soğukluğundaki o bedene sarıldım. Ben hıçkırıklarımla sarsılıyorken o hala cansız bir kütük gibi yatıyordu. İçi boşalmış bir kütük gibi.

"Sarılsana!" diye bağırdım ağlaya ağlaya. "Sen benim ağlamama hiçbir zaman kayıtsız kalmadın! Sarılsana! Neden kımıldamıyorsun! Neden yaptın bunu! Neden?"

Gözlerimdeki yaşlar çarşafı da ıslatmıştı. Canlanana kadar sarsmak istiyordum onu. Daha o anda özlemiştim. Oysaki karşımda yatan bedenine sarılmışken, onun çok uzaklarda olduğunu ve asla göremeyeceğimi bilmek çok acı veriyordu. "Aptal çocuk!" diye bağırdım delirmiş gibi. "Aptal, aptal! Aptaaal!"

Anthony beni ondan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Tırnaklarımla karnımı saran ellerini yaraladım. "Konuşsana! Konuş benimle Erik. Lütfen, böyle gitme. Gitme." Haykırışlarım iniltiye dönüşmüştü. İkimiz de yere düşmüştük. Anthony beni kollarının arasında zapt etmeye çalışırken boşuna bir çabayla debeleniyordum. Ne kadar ağlasam da haykırsam da içimdeki o acı asla azalmıyor, yangın asla dinmemecesine yanıyordu. Dünya susmuş benim haykırışlarımı dinliyordu sanki. "Böyle ölmemeliydi. Böyle, böyle..." daha fazla konuşamadım. Dünya benimle birlikte yas tutarcasına karalara bürünmüş, her yer kararmıştı.

♤♤♤

"Seni her zaman sevdim. Sadece babam gibi olmak istemedim. Bir kadın için etrafındaki herkesi silen, halkının ihtiyaçlarını düşünmeyen bir adam olmak istemedim. Ne yaparsam yapayım Arthur'un oğluydum ve ben Edmund'un oğlu olmak, ona yaraşır bir prens olmak istedim. Seni ikinci plana attım. Üzgünüm. Ama ben çok daha aşağılık bir adamın oğluymuşum. Bir hainin."

Erik'in dudakları kımıldamıyordu ama sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Annemin çığlıkları çok uzaktan yankılanıyordu. Geldiğimden beridir haykırışları bitmiyordu. Mahvolmuştu. Yıkılmıştı. Güçlü durmak için uğraşmıyordu. Onu yakmak için kurulan platformu izlerken annemin çığlıkları, gözyaşları tapınaktan dışarıya yayılıyordu. Bir günde yaşlanmıştı. Bir günde çökmüştü.

Altın Prenses | Andarkan Serisi 3Where stories live. Discover now