Bedel

4.4K 313 78
                                    

"Aptal, rezil adamın tekisin! Söylediklerinden utanmalısın! Birine aşık olmadan düzüşmek ancak senin ve senin gibi rezil insanların yapacağı iş! Ben ne yazık ki sizin gibi rezil bir insan olmadığım için seni sevdim. Ama çok pişmanım! Benim sevgimi hak etmiyorsun!" Öfkem çağlayan gibi yükseliyordu. "Tanrılar seni lanetsin!" Sözcükler öyle bir hiddetle çıkmıştı ki ağzımdan saçlarımdan bir kaç tutam firar etmişti. Titreyen parmaklarımla saçlarımı düzelttim aynadaki yansımama bakarken. Ağlamaktan gözlerim şişmişti. Saklamakla uğraşmayacaktım. Beni ne kadar üzdüğünü herkes bilecek, ben de içim rahat bir şekilde bu ülkeyi terk edecektim.

"İşte bunları demeliydim ona. Öyle şaşırdım, öyle kırıldım ki ancak defol git diyebildim. Ama yüzünü görmek istemiyorum derken iyi söyledim. Tokatı da iyi ki attım. O tokatı atmasaydım, Tanrılar şahidim içim içimi yerdi. Keşke tekme de atsaydım. Hatta yüzünü kan içinde kalana kadar cırmalasaydım. Hançerimle, o ukala dilini kesseysim keşke."

Hıncımdan duramıyordum yerimden. Deli gibi söyleyene söylene volta atıyordum odamda. İçimde dinmeyen bir yangın vardı. Ağzımdan, kulaklarımdan alevlerin fışkırıp bütün sarayı yakmasını diliyordum.

"Terbiyesiz, hadsiz, pislik adam! Ahlaksız! En başından saçmalıktı onunla buralara gelmem. Yanlış kişiye güvendim. Neler söyledi bana? Nelerle itham etti? Beter olsun!"

"Prensesim iyi misiniz?" diye soran Nisha'yı fark ettim. Bir köşede endişeyle beni izliyordu.

"İyiyim, elbete! Sen ne zaman geldin?"

"Çok oldu."

"Hiç fark etmedim. Neyse, iyi ki geldin. Hemen eşyalarımı topla, kendi eşyalarını da topla. Buradan gidiyoruz."

Ağzı o şeklini almış, kıpırdamadan beni izliyordu. Ne kadar şaşırdığını bilsem de ona anlatmak istemiyordum. "Hadi Nisha, duymadın mı beni?"

"Efendim, Prens Anthony ile tartıştınız mı?"

"Bana onun adını anma. Yasaklıyorum! İblisler görsün yüzünü. Bana bir şey de sorma, çok sinirliyim. Dediklerimi yap!"

Hızla başını sallayarak harekete geçti. Bense hırsla saçlarımı fırçaladım. Kahvaltıya tek başıma inecektim. Nitekim Anthony işleri olduğunu ileterek kahvaltıya gelmemişti. Aslında ilk başta rol yapmamaya, kavgamızı saklamamaya dair bir fikrim varken masaya oturduğumda aniden fikir değiştirdim. Kimse kavga ettiğimizi anlamasın diye yüzümde gülücüklerle konuşmaya çalıştım. Carmen, Cecilia ve Daphne sürekli farklı bir sohbet açarak beni bu zahmetten kurtarmışlardı. Şimdiden kimseyi germek istememiştim. Uygun bir anda, babamla baş başayken onlarla gitmek istediğimi söyleyecektim. Melania'nın zevk almasını istemiyordum.

Daphne ve Leon kahvaltıdan sonra ailemi Luakini'yi gezdirmeyi teklif etmişti. Miranda, Lily'e bakıp geleceğini söyleyince onunla birlikte yeğenimi görmeye gittim.

Görmeyeli büyümüştü. Miranda'nın kahverengi saçlarını, James'in mavi gözlerini almıştı. Beni görünce gülerek ellerini açtı. Tombul bedenini havaya kaldırarak uzun uzum sevdim onu. Çıkardığı tatlı sesler ve cennet kokusuyla gerginliğimi üzerimden atmıştı bile.

"Çok güzel bir bebeksin sen." dedim yumuşak bir sesle.

"Dilerim yakında sen de kendi bebeğini kucağına alırsın." dedi Miranda yumuşak bir sesle. Gergin bir gülümsemeyle başımı salladım. Bebeği süt annesine verdim. Daha fazla konuşmadan bahçeye indik.

Erik düşünceli duruyordu. Hep birlikte tapınağa gittiğimizde ilgisizce etrafa bakmaya başladım. Yanımda yürüyordu. Bilerek yavaşladım. Benimle konuşmak istediğini anlamıştım. Grubun arkasında kalmıştık.

Altın Prenses | Andarkan Serisi 3Kde žijí příběhy. Začni objevovat