Zehir

4.2K 254 29
                                    

Porselen kavanoza bakarken inanmakta güçlük çekiyordum. Sessiz bir isyanla kavanozu elime aldım. Orta boylu, geniş bir kavanozdu. İçi Erik'in külleri ile doluydu. Bir kucak kavanoz dolusu kül.

"Sizin cenazeleriniz nasıl oluyor?" diye sordum cansız bir sesle arkamda duran Anthony'e. Garip bir bakışla kavanoza bakıyordu. "Bizim cenazelerimiz böyle oluyor işte. Geriye bir kavanoz kül kalıyor." diye devam ettim cevap vermesini beklemeden.

"Biz ölülerimizi gömeriz." diye mırıldandı düşünceli bir ifadeyle. Gözüme bir anıt mezar görüntüsü geldi. Daha önce görmüştüm. Düşündüm bir kavanoz küle bakarken, Erik'i bir mezarın içinde düşündüm. Erik mezara da yakışmazdı. Onu orada da kabul edemezdim.

"Bir kavanoz kül." diye mırıldandım parmaklarım porseleni okşarken. "Acımasızca."

Anthony'nin elleri tüy gibi dokundu omuzlarıma. "Biraz dinlenmelisin, çok yoruldun."

Başımı evet der gibi salladım dalgınca. Henüz kimseyle görüşmemiştim. Kendini toparla demişti Anthony mektuba sarılmış ağlarken ben, yaralarınızı sarma vaktiniz geldi. Fakat kendimde o gücü bulamıyordum.

"Biliyor musun? Çocukken bir anıt mezar görmüştüm." dedim kavanozu bırakmayarak. "Erik'le birlikte görmüştük. Onu bir şekilde kızdırmıştım. Nasıl kızdırdım bilmiyorum, genelde bulaşmalarıma çok aldırmazdı. Amma sinirlenmişti, akşama kadar gördüğü her yerde kovaladı beni." İçimi çektim. Aklıma o anlar doluyordu. "'Taa ki o mezarı görene kadar."

Koskaca, mermerden yapılma bir sandık gibiydi. Üzerine desenler oyulmuştu. Bir zamanlar beyaz olan rengi grileşmiş, pislenmişti. Çok eski olmalıydı. Çiçek desenli elbisemin eteklerine sımsıkı yapışmıştım. İlgiyle mezara bakıyordum.

"Erik, bak, bu da ne?"

Erik, önce sinirli bir soluk alsa da, mezara bakınca öfkesi dinmişti. Yine yaşından olgun bir tavıra bürünmüş, bilgili bir tarihçi gibi anıt mezarın etrafında dolaşmıştı. O zamanlar saçlarını kısacık kestikleri için kahverengi tellerden ibaretti kafası. Bir elini çenesine koydu.

"Bunu görmüştüm bir kitapta. Bu bir anıt mezar."

"Anıt mezar da ne?"

"İçinde ölü var işte akıllım."

Daha çok meraklanmıştım. "Aa, kimin ölüsü var peki?"

Erik kayıtsızca omzunu silkti. "Nereden bileyim?"

Heyecanla eline yapıştım. Ona dokunduğum gibi yanakları yine kızarmıştı. Öyle çocuksu bir masumluğu vardı ki! O an elini tuttuğumu yeni fark etmiş, ben de kıpkırmızı kesilmiştim. Yavaşça elimi çektim. "Hadi gel, babama gösterelim. O kesin bilir!"

Bunları Anthony'e anlatmamıştım. Ben anılarımızı düşlerken, bir yandan o da hissetsin diye parmaklarımla kavanozu okşuyordum. Bu çok acı vericiydi. Sanki hayat bitmiş gibi hissediyordum ama bir şekilde hala devam ediyordu. Uyuyordum, uyanıyordum, isteksiz de olsam, yiyemesem de acıkıyordum, giyiniyordum, dolaşıyordum, akşam olunca yeniden uyuyordum. Ertesi sabah bir daha uyanıyordum. İlerlemek istemesem de hayat akmaya devam ediyordu.

"Asha." Anthony yalvarırcasına seslendi bana. "Brayn'ı da kahrediyorsun. Zavallıyla ilgilenen kimse yok. Henüz iyileşmişken, böyle bir acıyla sarsıldı. Ben en son gördüğümde yine mum gibi olmuştu. Hastalanacak yeniden. Onun için bari toparla. Ablasına ihtiyacı var."

Brayn diye düşündüm. Onu çoktan unutmuştum. Aslında herkesi unutmuştum. Annem yıkılmıştı. Toparlanamıyordu. Babam başındaydı. Cecilia, bebeğini kaybetmişti. O da yataktan çıkamıyordu. James ise kimbilir neredeydi? Hiçbiriyle henüz görüşmemiştim ki! Herkes bir yerlere dağılmış, herkes kendi yıkılmışlığının altında ezilmişti. Kavanozu son kez okşadım, soğuk porseleni öptüm. Vedalaştım onunla son kez.

Altın Prenses | Andarkan Serisi 3Where stories live. Discover now