Bölüm 4

2.2K 198 29
                                    

Omuzumdan kaymak üzere olan çantayı sıkıca kavrarken etrafıma temkinli bir bakış attım. Her sabah görmeye alışkın olduğum görüntüden başka bir şey yoktu işte. Uykulu gözlerle tembel adımlar atan ya da aşırı neşesiyle onların aksine şakalaşıp gülüşerek sınıflarına ilerleyen öğrencilerle doluydu bahçe. Nefesimi sertçe saldım. Adım atmaya devam etmeden önce gözlerimi sıkıca yumup başımı iki yana salladım. Aşırı düşünüyordum. Gereğinden fazla dikkate almıştım hatta.

O Kim Jongin denen çocuğun bildiği birkaç şey olabilirdi. Önemli değildi. Ya da belki her şeyi biliyordu. Bu da önemli değildi. Bana erişemezdi. Her şeyi hissedebildiğini söylemesi saçmalıktan başka bir şey değildi. Benimle dalga geçiyordu. Bildiği bir şeyler olduğu ortadaydı. Ama bunu kullanıp benimle alay etmesine izin veremezdim. Attığım uzun ve hızlı adımlar beni okul binasına taşırken aklımı biraz olsun dağıtabildiğim için memnundum. Birazdan onu görecektim. Garip davranışlarımın bana hiçbir faydası olmazdı. Oğlan aklımı karıştırdığını bilmese de olurdu.

''Günaydın.''

Tao sınıf kapısının hemen girişinde arkamdan üzerime atlarken dengemi kazanmak adına önümdeki duvara tutundum. Dakikalardır omuzumda sabitlemeye çalıştığım çantam da bu hareketimle yere düşerken homurdandım.

''Tao!''

Mızmız çıkan sesimle kıkırdadı. Ağırlığını üzerimden çekmesiyle doğrulup ona sert bir bakış attım. Ama yüzündeki gülümseme biraz bile kırılmadı.

''Sana defalarca seslendim ama kendi dünyanda bir yerlere saklanmıştın. Beni duymadın bile.''

Omuz silktim. Çantamı yerden almak için eğilirken bulabildiğim ilk bahaneye sığındım.

''Sınavlar yaklaşıyor ve...''

''Sınavlar ne zamandan beri umurunda?''

Çantamı omuzumda iyice sabitlediğimden emin olup ona baktım. Yeniden omuz silktiğimde gülümsemesi büyüdü. Kolundan birini omuzuma atıp beni sınıfa yönlendirdi.

''Sınavları boş ver. Yifan bize yardım edebileceğini söyledi.''

Söylediğine gülerken başımı iki yana salladım.

''Yifan'ın yardımı genellikle seninle alakalı başka konularda oluyor.''

Koluma yavaşça vurdu.

''Öyle bir şey yok. Kes şunu. Sadece ders çalışacağız.''

Alaycı bir ses çıkardım. Aynı anda bakışlarım bir çift koyu gözle kesişti. Tao yanımda kendini savunmaya başlarken onu dinlemedim bile. Yüzümdeki gülüş yavaşça solarken bakışlarımı, benimkileri esir etmiş gözlerden kaçıramadım. Saçları dağınık bir şekil almış, gözaltları uykusuz kalmış gibi hafifçe kararmıştı. Yine de yorgun ya da uykulu görünmüyordu. Aksine o an oldukça enerji dolu ve güçlüydü. Tao'nun bedenimi yönlendiren koluna minnettardım o an için. Aksi halde olduğum yerde çakılı kalacağımdan da emindim.

''Bana yalan söyleyemezsin. Benden bir şey saklayamazsın. Seni hissedebiliyorum. Seni tamamen hissedebiliyorum hem de.''

Sesi beynimde yankılanırken neredeyse irkildim. Yüzünde ne düşündüğünü ele veren tek bir ipucu bile yoktu. Gözleri tüm hareketlerimi aklına kazımak istiyormuşçasına dikkatle üzerimde dolanıyordu. Bedenimin hafifçe titremesine engel olamadım. Aynı anda attığım adımlar da beni ona iyice yaklaştırmıştı. Buna daha fazla dayanamadığımı hissettim. Bedenim üzerimdeki dikkatli bakışlardan kaçınmak adına nerdeyse tamamen titrerken Tao'nun tutuşundan yavaşça sıyrıldım.

Wish You Were HereHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin