Bölüm 18

1.4K 144 58
                                    

Ellerim sıkıca kavradığım bisikletimde ayağımın altındaki kuru yaprakları ezerek yürürken ormanın temiz havasını derince soludum. Jongin bugün için yanımda değildi. Yanıma sonradan uğrayacağını söyleyip uzun zaman sonra ilk defa okuldan eve yalnız dönmeme izin vermişti.

Beni bir an bile yalnız bırakmıyordu. Yapması gereken işlerini erteleyip durması beni öylesine delirtmişti ki onu neredeyse yanımdan kovarcasına göndermiştim. Suho Hyung bile sonunda oğlanın varlığıyla beni biraz olsun rahat bırakmışken onun yerini esmer alfanın alması açıkçası biraz canımı sıkıyordu.

Elbette her an yanımda olması benim için sorun değildi. Etrafımda biraz bile olmadığında fazlasıyla özlediğim ve yalnız hissettiğim ortadaydı. Oğlanın etrafımda olmasından hoşlanıyordum.

Yine de fazlaydı. Jongin'in her an başıma kötü bir şey gelecekmiş gibi tetikte olması benim için de onun için de fazlaydı işte. Yorucuydu. Üstelik olan biten bir şey de yoktu. Yixing Hyung kasabada olan biten her şeyi biliyordu. Bir tehdit sezdiği an Suho Hyung'un da haberi olacağı ortadaydı. Esmer alfa gereğinden fazla korumacı davranıyordu.

Derin bir nefes daha alıp aklımı tamamen işgal eden alfanın yüzümde bıraktığı küçük gülümsemeyle ilerlerken fazla dalgındım. Bu dalgınlığım ara ara tökezlememe bile neden olurken kendimi kaybettiğim düşüncelerden kurtulmama izin vermemiş olmalıydı ki önümde bir anda beliren bedeni aramızda iki metre kadar kalana kadar göremedim.

İrkilmeme engel olamadım. Hatta korktum. Öyle ki o ana kadar sıkı sıkıya kavradığım bisikletim tutuşumdan kurtulup küçük bir gürültü eşliğinde yere devrildi. Elim kalbime yükselirken biraz olsun büyüyen gözlerimle karşımdaki tanıdık bedene baktım. Ağırlığını tek ayağına vermiş sakince bana bakıyordu. İki eli cebindeydi. Mesafeli bir görünümü vardı. Öyle ki yaklaşamaya cesaret edebileceğimden emin değildim.

Burada ne aradığını bile bilmiyordum. Onu bugün hiç görmemiştim. Zaten üzerindeki ince siyah gömleğe ve yine siyah pantolonuna bakılırsa okula gelmemişti.

''Beni korkuttun.''

Ne söyleyeceğimden emin olmayarak mırıldandım. Daha önce konuşmamıştık. Bir kere bile. Aslında garipti. Jongin'in kuzeni olduğu düşünülürse en azından gelip benimle tanışmak istemesi gerekmez miydi? İkimiz arasında bir şeyler olduğunu biliyor olmalıydı değil mi?

''Seni bekliyordum.''

Yüzünde onu Jongin'le gördüğüm her seferinde var olan o sıcak gülümsemesi yoktu. İyice uzayan saçları anlına dökülmüş gözlerini neredeyse kapatacak hale gelmişti. Beni bekliyordu. Bu duruma ne tepki vereceğimden emin olamayarak ona doğru iki adım attım. Taemin sakince her bir hareketimi dikkatle izledi. Bunun beni biraz olsun gerdiğini fark ettiğim an duraksadım. İçimde garip bir huzursuzluk vardı ve bu his bana ait değildi. Kurdum huzursuz hissediyordu. Kaşlarımı çatarken dudaklarımı yavaşça yaladım. Ona sorunun en olduğunu sormak istiyordum ama bir cevap alamayacağım ortadaydı.

''Jongin halletmesi gereken küçük bir işi olduğunu...''

Başını salladığını görünce sustum.

''Biliyorum. Onunla alakası yok zaten. Seninle konuşmak istiyordum. Biraz zamanının olduğunu umuyorum.''

Başımı salladım. Ne söyleyeceğini merak etmiştim açıkçası.

''Bir melez olduğunu biliyorum. Buraya gelmeden önce de hakkında birkaç şey duymuştum.'' Gözleri dikkatle tüm bedenimi süzdü. ''Açıkçası bana biraz imkansız gibi gelmiştin. Bir kurdun yasak olduğunu bile bile bir insanla olabileceğini düşünemezdim bile.''

Wish You Were HereWhere stories live. Discover now