Bölüm 15

1.6K 161 115
                                    

''Yifan seni merak ettiğini söylüyor.''

Telefonumu omuzumla kulağımın arasına sıkıştırmış giysi dolabımdan giyebileceğim bir hırka ararken gülümsedim. Tao kendince beni özlediğini söylüyordu.

''Yifan'a sorun olmadığını söyle. Birkaç günlüğüne tatile gittiğimi düşünsün.''

Derin bir nefes aldığını duydum. Elime aldığım kırmızı hırkamı yatağıma fırlatırken telefonu da elime aldım.

''Kaç gün sürecek peki?''

''Bilmiyorum.''

Gülümsemem dudaklarımı tamamen terk ederken mırıldandım. Dışarı çıkıp çıkmamam artık bana bağlı bir durum olmaktan çıkmıştı çünkü.

''Sehun. Yemek hazır.''

Chanyeol'un aşağıdan yükselen sesiyle bakışlarım bir anlığına aralık kapıma kaydı.

''Şimdi gitmem gerekiyor. Seni sonra ararım. Tamam mı?''

Tao isteksiz bir şekilde bana veda ederken yatağıma yöneldim. Ona veda edip telefonumu kapadıktan sonra yatağa gelişigüzel fırlattığım hırkamı alıp hızlıca giydim. Merdivenleri hızla inip salona geçerken derin bir nefes aldım. Dışarı çıkmadığım bu iki gün boyunca evde sessizlik hakimdi. Bana zaman verdiklerini biliyordum. Biriyle mühürlendiğimi anladıkları halde susuyorlardı.

Bu Suho Hyung'un, kollarında kendimden geçecek kadar kötü olduğumu gördüğü ilk seferdi. Onu korkutmuş olmalıydım. Bu zamana kadar iyi olduğumu söyleyip durmaktan başka yaptığım bir şey yokken bir anda yaşadığım bu duygusal boşalmayı kendim dahil kimse beklemiyordu. Bu yüzden ilk adımı benden bekliyorlardı. Hazır olmamı ve onlarla konuşmamı... Onlara minnettardım.

Her zamankinden daha fazla özenilmiş sofrada Baekhyun'un hemen karşısına oturdum. Gözleri yanında onun için tabağını dolduran Chanyeol'dan bana kayarken gülümsedi. Ona karşılık verdim. Hissettiğim kadar sahte görünmemek için çabalamıştım ama Baekhyun'un yüzünde donan gülümsemesine bakılırsa başardığım söylenemezdi. Yüzüm eski ifadesiz haline dönerken Suho Hyung'a kısa bir bakış attım.

''Özür dilerim.''

Elindeki kaşığın bir anlığına çarptığı tabaktan tiz bir ses yükselirken ben de irkildim. Baekhyun'un hemen karşımda dudaklarını ısırdığını gördüm. Yeniden Suho Hyung'a dönmeden önce bakışlarını üzerimde hissettiğim Chanyeol'a baktım. Beni cesaretlendirmek istercesine başını salladı.

''Yemekten sonra...''

Suho Hyung kararsız bir sesle mırıldandı. Dudaklarımı yalayıp ona baktım. Yeniden bakışlarımı kaçırma isteğimi engellemek zor olsa da ona bakmaya devam ettim.

''Şimdi konuşalım Hyung.''

Elindeki kaşığı yavaşça bir kenara koydu. Derin bir nefes alıp ellerini çenesinin altında birleştirdi. Kolları masaya dayanırken bana baktı. Yüzünde alışkın olduğum o yumuşak gülümsemesi vardı. Bu yeniden ağlamak istemem sebep oldu. Gerçekten orada, o masada hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim.

Ama yapmadım. Onunla konuşmam gerekiyordu. Bu zamana kadar onun için sadece bir yük olduğumu söyleyip duruyordum ama yanımda durmasına ihtiyacım vardı. Bana yardım etmesine ve desteğini hissetmeye öylesine ihtiyacım vardı ki bu canımı yakıyordu. Varlığına alışmıştım. Onsuz olmayı düşünemeyecek kadar alışmıştım hem de. Suho Hyung benim değerlimdi çünkü.

''Özür dilemene gerek yok.''

Gergin olduğumu anlamış olmalıydı ki sakin bir sesle konuşuyordu.

Wish You Were HereWhere stories live. Discover now