Bölüm 20

1.5K 144 25
                                    

Hayatımın içinden çıkamayacağım kadar karmaşık bir hale bürüdüğünü düşündüğüm pek çok an olmuştu. Bazen gerçekten de bazı durumlardan kurtulamamıştım üstelik. Bazen bunun için çabalamamıştım. Bencillikti.

Benim için öyleydi. Yanımda Suho Hyung vardı. Her zaman, başımı çevirdiğim her an onu görebiliyordum. En büyük destekçimdi. Benim için yaşadığım her bir anın mimarı da oydu. Asla başaramazdım çünkü. Yanımda o olmasaydı asla başaramazdım.

Yanımda Baekhyun vardı. Bizi bir aile olarak düşünürsek evin yaramaz çocuğu sayılırdı. En küçüklerinin ben olduğum düşünülünce gülünçtü ama gerçek buydu. Umursamaz bir tavrı vardı. Yaşamak zorunda kaldığımız her yerde ilk olarak kendine bir iş bulur sonrasında ayını bile tamamlamadan oradan ayrılır başka bir yere geçerdi. Suho Hyung'u delirtmeye bayılıyordu. Benimle fazlasıyla uğraşıyordu. Basit bir konu hakkında bile saatlerce başımın etini yiyebilirdi. Baekhyun uslanmaz biriydi ama her şeye rağmen bizimleydi. En büyük destekçilerimden biriydi.

Chanyeol vardı. Beni en iyi anlayan kişi de oydu. Varlığı bana fazlasıyla güç veriyordu. Yanımda olduğu için minnettardım. Kendi sürüsü hakkında fazlasıyla endişelendiğini biliyordum ama buna rağmen bizimle kalmayı tercih etmesi fazlasıyla anlamlıydı.

Bir de artık Jongin vardı. Benimle her şeyimi paylaşıyordu. Mutluluğumu da huzursuzluğumu da. Canımın sıkıldığını hissettiğim her an onu da yanımda buluyordum. İhtiyacım olduğu her an yanımdaydı. Hayatımızın bundan sonrasının ne olacağı belirsiz olsa da onu seviyordum. Şimdi terasımda, başım hemen omuzundayken düşündüğüm şey yine esmerken en büyük dileğimin de ne olduğu fazlasıyla ortadaydı. Bu şekilde kalabilsek güzel olurdu.

''Ailenin benden haberi var mı?''

Kıpırdadığını hissettim. O ana kadar yıldızları izleyip sessizliğimizi paylaşmak dışında yaptığımız pek bir şey yoktu. Bu yüzden aniden sormam beklemediği bir şey olmalıydı. Ama merak ediyordum. Benimkiler onu fazlasıyla benimsemişti. Baekhyun bugün odamda olduğunu bilmese bile akşam yemeği için ikimize birden seslenmişti hatta. Alışmışlardı. Jongin'in yanımdan bir an bile ayrılmamasını onlar da kabullenmişti.

''Elbette var. Buraya nasıl geldiğimi düşünüyorsun? Bir alfanın sürüsünü bu şekilde arkasında bırakması kolay değil. Ama söz konusu eşim olduğu sürece bana kimse engele olmadı.''

Başını çevirip saçlarıma küçük bir öpücük kondurdu. Gözlerimi yavaşça kapayıp onu daha iyi hissetmeyi bekledim. Sıcak vücudu esen serin rüzgara rağmen üşümeme engel olurken ara ara saçımı ya da alnımı bulan dudakları da içimi ısıtıyordu.

''Peki benim olduğum şey hakkında...''

Anlamasını umarak sessiz kaldım. Yavaşça boğazını temizledi.

''Melez olduğunu biliyorlar. Sana söylemiştim. Ailem varlığından haberdar. Üstelik düşündüğünün aksine sürüm için istenmeyen biri değilsin. Senin bir suçun yok.''

Yanağımı göğsüne sürterken gözlerimi araladım.

''Yine de biliyor olmalılar. Bunun senin için zor olacağını biliyor olmalılar.''

Güldü. Nefesi saçlarımı okşarken dudaklarımı sarkıttım.

''Bunun bana engel olacağını mı düşünüyorsun? Kurtlar arasındaki bağ kutsaldır Sehun. Kimse karşı çıkmaya cesaret edemez.''

Biliyordum. Kurtlar kendi aralarında eş olayını 'kader' diye bile adlandırıyorlardı hatta. Bu karşı konulmazdı. Kimse bağın önüne geçemez ya da onu engelleyemezdi. En nihayetinde bana olan da buydu. Başka kimseyi kendi bataklığıma çekmek istemememe rağmen esmere direnememiştim. Bunun için çabalayacak gücümün de olmadığı ortadaydı üstelik.

''Bir gün sürümü ziyarete gidecek olursak onlarla tanışacaksın.''

Dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım. Ona söylemek üzereydim. Öyle bir zamana sahip olamayabilirdik. Ben sürüsüyle asla tanışamayabilirdim. Sustum. Bu akşamın huzuruna ihanet etmenin hiçbir anlamı yoktu.

''Sürüne fazla bağlısın.''

Onun yerine normal tutmaya çalıştığım sesimle mırıldandım.

''Elbette öyleyim. Ben bir alfayım. Bu kanımda var.''

Gülerek yavaşça göğsüne vurdum. Alfalığıyla övünüp durması beni delirtiyordu ve Jongin yalnız kaldığımız her an bunu yapmayı alışkanlık haline getirmişti.

''Onunla ne yaptınız peki? Taemin'le?''

Duraksadı. Derin bir nefes aldığını duydum. Haklıydım. Sürüsüne fazla değer veriyordu ve Taemin de o sürünün bir parçasıydı. Üstelik kendi kanındandı. Esmer alfanın bu konu üzerinde çokça düşündüğünü anlamak için açıkça söylemesine bile ihtiyacım yoktu.

''Onunla konuşup gitmesinin daha iyi olabileceğini söyledim.''

Gözlerimi devirdim.

''Bu kadar olduğuna emin misin?''

Omuz silkti. Fazlası vardı. Büyük ihtimalle hoşuma gitmeyen şeyler. Bu yüzden zorlamadım. Bilmemem daha iyi olabilirdi. En azından Taemin'in artık buralarda olmayacağı fikriyle huzur bulabilirdim.

''Jongin.'' diye mırıldandım.

Hımladı. Devam edebilmek adına derin bir nefes alırken başımı yukarıya kaldırıp ona baktım. Bakışlarımı hissetmiş olmalı ki eğildi.

''Taemin kurdumun ölümünün yakın olduğunu söyledi.''

Dudaklarını yalayıp başını yeniden kaldırdı.

''Taemin saçmalıyor. Onu dinlemene gerek yok.''

''Jongin.''

Yeniden seslenirken ellerimden biri çenesine yükseldi. Dokunuşumla başı yeniden bana döndü. Rahatsız görünüyordu ama bilmem gerekiyordu. Ne kadar daha zamanımız olduğunu bilmeliydim.

''Sen hissedebiliyor musun?''

Bana cevap vermedi. Suskunluğu almam gerekeni bana verirken ellerim yanaklarına kaydı. Uzanıp dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurdum.

''Burada olmak istemezsen anlarım. Daha iyi bile olabilir. Bunu görmek zorunda değilsin sevgilim.''

Güldü. Hem alaycı hem de bir şekilde acı bir gülüştü. Elini enseme atıp beni kendine çekti. Az öncekinin aksine daha derin bir öpücüğü paylaşırken parmakları saçlarımda gezindi.

''Sürümü bile arkada bırakmışken gitmemi mi istiyorsun? Asla. Yanında olacağım. Yanımda olmana ihtiyacım var. Benden gitmemi isteme.''

Onun için kolay değildi. Bunu görebiliyordum. Zayıflığını bu şekilde dillendirmekten nefret ediyor bile olabilirdi. Tanıdığım en kibirli alfaydı. Elbette onun için zor olmalıydı. Bu yüzden yavaşça gülümsedim. Dudaklarım çenesine küçük birkaç öpücük kondurdu. Biraz daha doğrulup bedenimi onunkinin üzerine konumladım.

''Gitmeni istemiyorum.''

Elleri hala saçlarımdaydı. Benimkiler omuzlarına indi. Başımı boynuna gömerek ağırlığımı tamamen üzerine verdim.

''Hiçbir yere gitmiyorum.''

Kararlı çıkan sesi kulaklarıma dolarken gözlerimi yeniden kapadım. Elleri yeniden enseme kayıp oradan belime kadar indi. Omuzlarını sıktım. Tam o andı. Ondan daha fazlasını istediğimi hatta bunun için neredeyse delirdiğimi fark ettiğim tam olarak o andı. Bedenim biraz olsun doğrulurken dudaklarına yönelmekten çekinmedim. Başı hafifçe yükselip beni karşıladı. Derin ve tutkulu bir öpücüğe çekildik. Bedenimi yavaşça yana savurdu. Üzerime konumlanıp az önceki pozisyonumuzu tersine çevirirken dudaklarımız birbirleri üzerindeki danslarına ara vermedi. Onunla yeniden seviştim.

Bunu yeniden yapabileceğimiz bir zamanın daha olup olmadığını düşünmeden tenine dilediğimce dokundum. Onu dilediğimce öptüm. Alfanın beni sevmesine izin verdim. Aklım düşünmek istemediğim onlarca şeyle doluyken terasımda onunla cesurca seviştim. Tüm o olasılıkların canı cehennemeydi. Onu istiyordum. Onu seviyordum. Bundan daha önemli bir şey olamazdı.

Wish You Were HereWhere stories live. Discover now