Bölüm 22

1.3K 135 21
                                    

Bedenim yataktan hızlıca doğrulurken araladığım dudaklarımla derin bir nefesi içime çektim. Suyun altında dakikalarca kalmış da sonunda yüzeye çıkmış gibiydim. Aldığım o nefese öylesine ihtiyacım vardı.

Ellerim iki yanımda yatağa yaslandı. Başım öne düştü. Dudaklarım hala aralıktı. Gözlerimden bir damla yaşın yanağımı usulca okşayarak üzerimdeki beyaz tişörtü ıslatmasını izledim.

Güneş neredeyse batmak üzereydi. Ev sessizliğe bürünmüştü. Kıyafetlerim kırışmıştı. Gözlerimin değdiği kadarıyla yatak darmadağındı. Saçlarımın de öyle olduğuna emindim. Bir de ben. Ben de o akşam darmadağındım.

''Jongin?''

Canım yanıyordu. Bedenim, beynim daha ne olduğunu algılayacak halde değilken bir şeylere tutunma ihtiyacıyla yatağımdan havalanırken hissettiğim ilk şey buydu. Canım çok yanıyordu.

''Jongin?''

Az öncekine göre biraz daha güçlü çıkan sesimle yeniden söyledim. Başım yükseldi. Gözlerim yanıma kaydı. Yoktu. Jongin yoktu. Yatağın onun olduğu tarafındaki yastık parçalanmıştı.

Titrek bir nefes çektim. Alfanın kaybı ardından tuttuğu yasın geride bıraktığı zararı görebilmek için odamın her köşesinde dolandı gözlerim. Dolabımın kırılmış kapısına baktım. Etrafa dağılan eşyalarıma. Parçaları her yana saçılmış kırık aynama. Son olarak bakışlarım terasın açık kalan kapısına kaydı. Rüzgarı ara ara açıp kapadığı kapı esmerin yokluğunu bir kez daha yüzüme vururken aralık dudaklarımdan kaçan küçük hıçkırığı durduramadım. Ellerimden biri ağzıma kapandı. Hızlanan gözyaşlarımı silmedim. O dağınık yatakta öylece ağlarken kaybetmiş gibi hissediyordum.

Kaybetmiştim. Acı çektiğim her an ölmesini dilediğim kurdum ölmüştü. Bu beni rahatlatmamıştı. Sonunda ondan kurtulduğumu falan düşünmemiştim. Aksine, o an yatağımda ben de kendi kaybımın yasını tutuyordum. Haklıydı. Kurdum kesinlikle haklı olmalıydı. Ondan nefret etmiyordum. Edememiştim.

Kaybetmiştim. Jongin yoktu. Kurdum gittikten sonra aramızda var olan bağ da kopmuş olmalıydı. Bunu bekliyordum. Bekliyorduk. Yine de bu berbat akşama yalnız uyanmak beni mahvediyordu. En azından yanımda olur, onu biraz olsun teselli etmeme izin verir diye düşüyordum. Oysa burada yoktu. Alfa bir yerlerde acısını yaşıyor olmalıydı. Yalnız başına. Bana izin vermemişti. Şu an beni suçluyor bile olabilirdi.

Yanında olamamam canımı daha çok sıkarken parmaklarım yatağın çarşaflarına sıkıca dolandı. Kendimi de kaybetmiş olmalıyım ki toparlanmak adına derin bir nefes alırken başımın döndüğünü hissediyordum.

''Jongin.''

Fısıltıyı andıran sesimle söyledim. Adını söyleyip durmak beni rahatlatmıyordu. Daha iyi hissetmeme neden olmuyor ya da onu bir anda yanımda bulmamı sağlamıyordu. Hayır. Başka zaman alfanın ismine sığınmam en azından güvende hissetmeme neden olurdu. Yalnız olmadığıma. Ama bu akşam her şeyden mahrumdum. En büyük kaybım da Jongin olmalıydı.

O an en büyük yanılgımın farkına varırken en çok canımı acıtan şey onun yokluğuydu çünkü. Yanılmıştım. Hissettiklerimin bağla ya da kurdumla bir alakası yoktu. Ona aşık olmuştum. Ona öylesine bağlanmıştım ki bu, o akşam kendi ölümümü hissetmeme neden olacak güçteydi. Üstelik bunun geçmeyeceğini hissediyordum. Ben sonunda kurdum gibi huzura ermeyecektim. Çektiğim fiziksel tüm o acıları geride bıraksam da içsel çöküşümün biteceği yoktu. Nefes alamıyordum.

Elim kapandığı dudaklarımı yavaşça terk ederken sessiz hıçkırıklarıma bir son verdim. Yerini küçük iniltilere bırakan ağlamam şiddetlenirken öne doğru eğildim. Ellerim karnıma dolandı.

Kaç dakika ya da kaç saat geçmişti emin değildim. Hava tamamen kararmıştı. Öyle ki odamda hiçbir şeyi göremez hale gelmişti. Gözyaşlarım tükenmişti. Sıkıca kapadığım gözlerim sızlıyordu. Bacaklarımı kendime çekmiş kollarımı onlara dolamıştım. Yeniden alfaya seslenmek istiyordum. Bir halta yaramasa da yanıma gelmesini istiyordum ama yapamadım. Halim yoktu. Başımı yasladığım dizlerimden bile kaldıramıyordum.

''Sehun?''

Yumuşak bir ses kulaklarıma doldu. Hareket etmedim. Baekhyun yeniden ismimi söyleyip usulca kapıyı aralarken de yaptığım tek şey sessizce yanıma gelmesini beklemekti.

''Sehun?''

Odanın aydınlandığını fark edince yumduğum gözlerimi usulca araladım. Baekhyun duraksadı. Adım seslerinin attığı iki adım kadar sonrasında kesildiğini duydum.  Mahvoluşumla yüzleşmiş olmalıydı. Başımı kaldırıp ona baktım.

''Sehun.''

Kaşlarının çatılmasını omuzlarının düşmesini izledim. Baekhyun tüm endişesini yüzüne taşırken yanıma adımladı. Dudakları aralandı. Ama konuşmadı.

Yeni gelmiş olmalıydı. Henüz kıyafetlerini bile değiştirmemişti. Yatağıma ulaşınca tam karşıma yavaşça oturdu. Elleri saçlarımı buldu. Nefesimi usulca saldım.

''Sorun yok.''

Onlarca sorun vardı. Jongin yoktu. Kendimi ilk defa bu kadar yenilmiş ve boş hissediyordum. Canım acıyordu. Yorgundum. Gözlerim sızlıyordu. Ama Baekhyun omuzlarıma kaydırdığı elleriyle beni kendine çekerken sustum.

''Gitti.''

Kısık ve çatlak çıkan sesimle söyledim. Başım kendini taşıyamıyormuş gibi Baekhyun'un omuzuna düştü. Ellerim iki yanıma kaydı. Işığa alışkın olmayan gözlerim iyiden iyiye kısılırken henüz biten ağlama krizimin yeniden yaklaştığını hissediyordum.

''Her şey iyi olacak. Sorun yok.''

Anlamış mıydı emin değildim. Kurdum gitmişti. Jongin gitmişti. Baekhyun bana sıkıca sarılırken farkında mıydı emin değildim ama hiçbir şeyin iyi olacağı yoktu.

''Derin nefesler alıp ver olur mu? Suho Hyung'a sesleneceğim.''

Baekhyun titreyen sesiyle söyledi. Ne kadar kötü göründüğümü bilmiyordum ama onu bu kadar korkutmak istemiyordum. Sessiz kaldım. Baekhyun başını geriye atıp Suho Hyung'a seslendi. Sesindeki endişe gittikçe artıyor gibiydi. Birkaç dakika sonra Suho Hyung'un odaya girdiğini hissettim. Aceleci adımlarla giriş yaptığı odada o da duraksadı. Ama Baekhyun'un aksine kendini daha çabuk toparladı. Başımı Baekhyun'un omzundan kaldırmadım. Suho Hyung'la yüzleşecek cesaretim yoktu. Ama o bunu sorun etmiyor olacak ki bir süre sonra Baekhyun'un yerini o aldı. Elleri iki yanağımı sıkıca destelerken yüzüne bakmamı sağladı.

''İyi misin?''

Başımı iki yana salladım. İyi değildim. Bunu saklamadım. Suho Hyung derin bir nefes aldı. Bakışları bedenimin her köşesini yavaşça arşınlarken fiziksel bir zarar aramasını izledim. Oysa iyi olmamamın sebebi bu değildi. Sonunda Suho Hyung da bunu anlamış olmalı ki yeniden bana baktı.

''Jongin nerede?''

Başımı yeniden iki yana salladım. Gözyaşlarım tükenmemiş olsa yeniden ağlayabilirdim ama yapamıyordum. Suho Hyung başka bir şey sormadı ya da söylemedi. Baekhyun'la anlaşmışlar gibi ikisi birlikte sessizce kalkmama yardım etti. Soğuk suyla yüzümü yıkadım. Suho Hyung aşağı inmem için zorladı. Baekhyun odamda kaldı. Ortalığı temizleyeceğini anladığım için sessiz kaldım. Chanyeol benim için sıcak bir çay hazırladı.

Yanımda kaldılar. O akşam yanımda olmasını istediğim tek kişi neresi olduğunu bilmediğim bir yerde büyük ihtimalle acı çekiyorken hepsinin sakinleşmeme yardım etmesine izin verdim. Sızlanmadım. Şikayet etmedim ya da onları reddetmedim. Yorulmuştum. Esmeri yeniden ne zaman göreceğimden emin olamasam da onu yeniden görmeyi umut ediyordum. Görmem gerekiyordu. İyi olduğundan emin olmalıydım. İçinde bana karşı sevgiye dair hiçbir şey kalmamış olsa da sorun değildi. Hiçbir şey önemli değildi. Yarına kadar kendimi toparlayacak ve alfayı bulacaktım. Nasıl olacağı ya da sonrasında ne olacağı umurumda değildi. Alfayı görüp ona sıkıca sarılacaktım. Ben yanımda her şeyin geçeceğini söyleyip duran bir aileye sahiptim. O ise bana sahipti. Esmeri bulacak, ona sıkıca sarılacak ve her şeyin geçeceği yalanına inandığından emin olacaktım. Salonda Suho Hyung'un kolları arasında gözlerim usulca kapanırken bunun için kendime söz veriyordum hatta.

Wish You Were HereWhere stories live. Discover now