7. BÖLÜM

3K 191 150
                                    

Sabaha çıkacağımızı bilmediğimiz halde, çalar saati kurup uyumaktır UMUT.

🌷🌷🌷🌷🌷 

Hala gözlerini çekmemişlerdi. İkisi de inadına çekmiyorlardı sanki. Ne Kerem çekiyordu, ne de Adel... Dışarıdakiler ise anlamaz gözlerle birbirine bakmaya başladılar artık. Çünkü yine ses kesilmişti. 'Acaba ne oluyor?' diye düşünmeye başladılar. Hepsi de barışmalarını çok istiyordu.

Kerem sakinleşmek için gözlerini kapattı bir süre. Daha sonra da yavaşça açıp tekrar genç kıza bakmaya başladı. Bu sefer sakince konuştu.

"Dilerim o taştan kalbin, bir gün gerçekten yağmuru hissedebilir. O yağmurlu gün benim kalbimde derin yaralar açtı. Ne acı ki, o yaraların tek ilacı sensin."

Adel Melek'te, onun gözlerine acıyla bakmaya başladı. Bu sözler çok ağırdı. Ama başka çaresi yoktu. Eğer gerçekleri söylerse, annesine cephe alabilirdi ve genç kız da bunu istemiyordu. Hem, belki inanmaya da bilirdi. Çünkü ne de olsa annesiydi. İnansa bile, ona cephe almasını da istemezdi... Vildan Hanım, nasıl biri olursa olsun yine de annesiydi. İkisinin arasını açmak istemezdi.

İşte genç kız, acımasız olduğu kadar, merhametliydi de... Herkese karşı, mafyalıkta acımasız olabilirdi, fakat çevresine karşı bir o kadar iyi yürekliydi. Belki de onu diğer mafyalardan ayıran özelliği buydu. Yerine göre bu düşünceli tavırları...

"Ben, böyle olmasını istemezdim." der demez, birden Kerem'in bağırması bir oldu.

"İstemezdin ha, istemezdin! Lan ben mi dedim 'beni bırakıp git' diye.!"

Ama Adel Melek'in de artık sabrının sınırına gelmişti bile. Hep Kerem'in bağırmasına karşılık o sakin kalmıştı. Kalmaya çalışmıştı. Zaten bunu yaparakta epey zorlanmıştı. Neden anlamıyordu sanki? Dayanamayıp o da bağırarak konuşmaya başladı. Ama bu sinir ve sabrı yüzünden bazı şeyleri de ağzından kaçırmıştı.

"Zorunda kaldım anladın mı! Zorundaydım. Başka çarem yoktu..." diyip susması bir oldu. Ne yapmıştı böyle. Eğer daha da konuşmaya devam etseydi, neredeyse söyleyecekti bütün gerçekleri.

Kerem'in kaşları merakla çatıldı.

"Bu ne demek şimdi?" diye de sordu ardından. Adel hiç bir şey söylemiyordu bu sefer. Gözlerini kaçırmamaya çalışıyordu ama kaçırmakta onun elinde değildi. Kısa bir sessizliğin ardından Kerem konuştu.

"Ne demek istediğini söyle bana artık! Söyle. İnstagram yazışmalarında da benzer şeyler söyledin. Bilmece gibi konuşmaktan vazgeç!" sonlara doğru sesi yükselmişti.

Genç kız artık dayanamıyordu. Fısıltı gibi çıkan sesiyle konuştu.

"Ben, yapmak zorundaydım işte. Sadece, seni sevdiğimi bil yeter." bunu söylerken gözlerinin içine bakmıştı sadece. Genç adam, bir süre baktı sevdiğinin gözlerine. O gözlerde görmek istediği o güzel duyguyu görebiliyordu artık. Çünkü genç kız saklamak istemiyordu bu sefer. Görsün istiyordu asıl hissettiklerini. Daha fazla sevdiği adam, ona nefretle baksın istemiyordu.

Ama Kerem, uzun bir süre sonra yine de alaycı bir şekilde gülümsedi. Bu kadar kolay olmamalıydı çünkü. Affetmek bu kadar kolay olmamalıydı. Adel bir türlü neden zorunda kaldığını söylemiyordu çünkü. Söylememekte çok ısrar ediyordu. Sebebini de söylemeden olmazdı. Unutamazdı her şeyi.

"Seviyorsun öyle mi, seviyorsun." dedikten sonra bir adım geriye gidip kollarını da açarak konuşmaya devam etti.

"Öyleyse bak, sevdiğin adamı ne hale getirdiğine bak. Eserine bak. Yokluğunda ne hale geldim, nasıl bir enkaza döndüğüme bak. Hepsine de bak." derken yüzü de acı çekermiş gibiydi. Ama genç kızın yüzü de aynı hal almıştı. Kerem tekrar, "görebiliyorsun değil mi?" diye konuştu sorarcasına. Daha sonra da ekledi.

İNTİKAM MELEĞİ 2 Where stories live. Discover now