4.BÖLÜM "YABANCI"

22.2K 1K 277
                                    


Multimedia: Gizem

İyi okumalar!

***

Öğrenmek.

Küçüklüğümüzden beri hayatımızda olan ve ölüm bizi bu dünyadan ayırana kadar peşimizi bırakmayacak olan bir kelimeydi. Yaşınız kaç olursa olsun, öğrenmek yaş ile bağdaştırabilecek bir şey değildi. Yaşlı insanlar daha çok bilgiye sahip değildi, sadece daha fazla tecrübeye sahipti. Öğrenmek, çocuk yaşta başlardı. Yeni bilgiler edinmek, yeni kokular tatmak... ve öğrenmenin sınırı yoktu. Bağımlılık yapardı. Bir konu hakkında, yeterince ilgiliyseniz onun üzerine düşüp daha fazla bilgi toplamaya çalışırdınız çünkü merak ederdiniz. Bu sizi ya parlak bir geleceğe, ya da sonu görünmeyen uçsuz bucaksız bir karanlığa sürüklerdi.

Peki ben ne yapmalıyım diye düşündüm, fazla kalabalık olmayan sokakta ilerlerken. Adımlarım yavaş ve titrekti.

Ben öğrenmeyi seviyordum.

Ben bir olaya tanıklık edersem, o işin peşini öğrenmeden bırakmazdım. Hele ki bahsi geçen konu canımdan çok sevdiğim birini ilgilendiriyorsa, durmazdım.

Abimin gözlerinde gördüğüm o korku, aklımdan çıkmıyordu. Ne olursa olsun abim benim yanımda işinden bahsetmezdi, kendi duygularını hep gizlerdi. Özgür ile bahsettikleri şey her ne ise önemli olmalıydı. Kendilerini evden dışarı attıkları andan itibaren ikisinde de hissettiğim elle tutulur bir gerginlik vardı.

Söylediğim gibi ben öğrenmeyi seviyordum. Bu işin de peşini bırakmaya niyetim yoktu çünkü eğer abimi tanıyorsam, abim duygularını saklamayı iyi becerirdi. Bu sefer kendini bilerek, isteyerek bana açmıştı. Mesaj vermeye çalışıyordu ve ben de bu mesajı almıştım.

Dikkatli ol, diyordu abim.

Kendi için korkan biri olmamıştı hiç bir zaman. Bu hayatta en çok değer verdiği şeyler için korkardı sadece. Ailesi için.

Gözlerinde o duyguyu bana açık bir şekilde gösterirken, tehlikede olanın kendisi değil de ailesi olduğunu belirtmek istiyordu.

Aldığım nefesler bana yetmezken, yürümeyi bıraktım ve yanımdaki duvara tutundum. Sırtımı soğuk zemine dayadığımda içim titredi. Ağzımdan çıkan buhar havanın ne kadar soğuk olduğunun işaretçisiydi. Havanın soğukluğundan ziyade bedenim, içimde filizlenen korkudan dolayı soğuktu.

Abim beni çarşıya bıraktıktan sonra, düşüncelere dalarak boş boş ilerlemeye başlamıştım bana yabancı gelen bu sokakta. Çok kalabalık olmamasına rağmen, telaş içinde oradan oraya koşturan insanları izledim bir süre.

Aklımı kurcalayan düşüncelerden sıyrılmamı sağlayan, bana sert bir biçimde çarpan beden oldu. Ne olduğunu kavrayamazken, çarpmanın şiddetiyle kendimi ayakta durmaya zorladım ama yersiz bir çabaydı. Ayaklarım geri giderken, tutunmak için bir yer aradım ama yoktu. Sert bir şekilde, kalçam yerle buluştu. Ellerim düşüşümü hafifletmek için yerden destek almaya çalıştı. Fakat bu da hafifletmedi. Ellerimin iç yüzeyinin kaldırım taşlarına sürtünmesiyle keskin bir acı hissettim.

Bana çarpan adama baktım kafamı kaldırıp. Gördüğüm endişeli kahverengi gözler, Özgür'ün sıcak kahvelerini aklıma getirdi. Bu adamın gözlerinde sıcaklığa yer yoktu. Havanın soğuğu kadar soğuk bakıyordu bana.

"Hanımefendi, iyi misiniz?" dedi yabancı bana doğru eğilerek.

Yakınlaşmasıyla ürpererek, doğrulmaya çalıştım. Ellerim ve kalçamda hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum. Bunu fark edip, hemen elini uzatıp kolumu çok da nazik denilemeyecek bir biçimde kavradı ve beni kaldırdı.

Sıcak KahveWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu