21.BÖLÜM "AŞK"

11.1K 657 140
                                    







"Abicim, iyi misin sen?"

Abimin yüksek çıkan sesiyle irkilip, başımı kaldırdım. Abim ve Ayça bana endişeli gözlerle bakıyordu. Bu ilk seslenişleri olmasa gerekti. O kadar dalmıştım ki, duymamış olmam muhtemeldi. Kafamı iki yana sallayarak bir sorun olmadığını belirtsem de Ayça inanmamış olacak ki, çatalı sımsıkı kavrayan elimin üzerine elini koydu.

"Sofraya oturduğumuzdan beri ağzına tek bir lokma koymadın," dedi yumuşak bir sesle. Başımı öne eğip, çatalla haşat ettiğim patates yemeğine baktım. Kafam o kadar doluydu ki, ne yaptığımın farkında bile değildim. Derin bir nefes verip, çatalı tabağın yanına bıraktım ve arkama yaslandım.

"Aç hissetmiyorum."

"Ne zaman aç hissettin ki?" diye homurdanan abime baktığımda, kaşlarının çatılmış olduğunu gördüm. İç çekip önündeki tabağı itti. Gözleri yüzümü süzerken, "Şu haline bir bak," diye mırıldandı. "Zaten doğru düzgün bir şey yemiyordun, artık hiç yemiyorsun."

Ayça, "Aynen," diye onayladı abimi başını sallayarak. "Düğünden sonra iyice çöktün."

"Hayır," dedi abim gözlerini kısıp ve ekledi. "O Adem denen herifle konuştuğun günden beri daha bir düşüncelisin. Bir şey saklamıyorsun değil mi?"

"Ne alakası var abi?" dedim anında gözlerimi açarak. "Her şeyi anlattım ya size, biliyorsun."

"Biliyorum abim, biliyorum da..." dedikten sonra dudaklarını birbirine bastırıp, üzgün bir tavırla bir kaç saniye yüzüme baktı. "Hoşuma gitmiyor işte bu halin," dedi eliyle beni göstererek. "Düşüncelisin, yemek yemiyorsun ve son zamanlarda iyice kilo verdin."

Gözlerimi kaçırdım.

En son ne zaman doğru dürüst sofraya oturup, bir şey yediğimi hatırlamaya çalıştım ama hatırlayamadım. Çoğu zaman ayak üstü bir şeyler atıştırıyordum ve günün geri kalanında o bana yeterli geliyordu. Bazen de akşamları abim eve geldiğinde, hep birlikte sofraya oturmamız şart olduğu için önüme bir kase çorba alıyordum. Abim ve Ayça, yemeklerinin sonuna gelene kadar anca çorbayı bitiriyordum ve başka da bir şey yemiyordum.

Zayıfladığımın farkındaydım.

Bunu yalnızca aynaya baktığımda gördüğüm görüntüden değil, aynı zamanda güçsüz düşen vücudumdan da anlıyordum.

Fakat bunu engelleyemiyordum.

Aklımda o kadar fazla düşünce vardı ki, hangi birine kafa yoracağımı şaşırıyordum.

Abimin düşündüğünün aksine kafamı kurcalayan şey Ademle olan konuşmam değildi. Onu da düşünüyordum, fakat içime sinmeyen başka bir konu vardı.

Nihat binbaşı.

Üç kez yüz yüze gelme fırsatımız olmuştu. İlk ikisinde aklımdan herhangi kötü bir düşünce geçmemişti. Beni düşünmeye iten bir davranışı olmamıştı. Hatta ilk defa Mert konusunu ona açmıştım. Çok fazla detay vermesem de, gerektiğinden fazla şey anlatmıştım ve şuan bunlar beni rahatsız ediyordu.

Çünkü son görüşmemizden sonra, aklıma hiç hoş olmayan şeyler geliyordu.

Tuhaftı.

Onu çok fazla tanımamama rağmen, bir şeyler doğru hissettirmemişti.

Gülümsemesinin altında içime sinmeyen bir şeyler vardı.

Beni odasına çağırmasının ardından sarf ettiği cümleler, sorduğu anlamsız sorular şüphe duymamı sağlamıştı. Kendimi gergin ve baskı altında hissetmiştim. Odasından bir an önce çıkıp gitmek için yer aramıştım.

Sıcak KahveWhere stories live. Discover now