20. BÖLÜM "ASKERİYE"

11.4K 666 209
                                    


Keyifli okumalar dilerim!


"Bir şey ister misin, Gizem?"

Ellerimin arasına gömdüğüm başımı kaldırıp, bir şey isteyip istemediğimi soran Atakan'a sadece olumsuz anlamda kafamı sallayarak cevap verdim.

Bir saati aşkın bir süredir aşinası olduğum hastane koridorunda oturuyorduk. Aşinası olduğum derken... Hasta yakını olarak burada beklemekten bahsetmiyordum, çünkü bu bekleyiş benim için ikinci oluyordu. Birincisinde, en yakın arkadaşım Cemre'yi bekliyordum. Bir yandan ağlarken, diğer bir yandan heyecanla o kapıdan çıkmasını bekliyordum. Onu gördüğüm ilk an, neler söyleyeceğimi bile kafamda kurmuştum. "Bak, ben sana demiştim," diyecektim. "Biz birbirimizden uzaklaşırsak, canımız acır."

Çocuk aklı işte. Birbirimize o kadar bağlıydık ki, ne zaman birimiz azıcık uzaklaşsa başımıza bir şey geliyordu. Ya hastaneye yatacak kadar hastalanıyorduk, ya da bir yerlerden yuvarlanıp yine kendimizi hastanede buluyorduk. Biz de Cemre'yle, bunu birbirimizden uzaklaşmamıza bağlamıştık.

Çünkü ailelerimiz o an nerede olursak olalım, bizi apar topar evlerimize getirmek zorunda kalıyordu. Biz de yeniden beraber oyunlar oynayabiliyorduk.

Cemre'nin bindiği uçağın düştüğünü öğrendiğimde, ona içten içe çok kızmıştım. "Aptal kız," demiştim. "Hani uzaklaşmayacaktık, bak yine yaralandın işte."

İyileşip aramıza döndüğü zaman, hafif bir sitemle söyleyeceğim sözleri, hiç bir zaman söyleyememiştim.

Çünkü Cemre hiç bir zaman geri dönmemişti.

Bu sefer tamamen gitmişti.

Ölümle ilk tanışmam bu şekilde olmuştu. En yakın arkadaşımı kaybederek. Çok acıydı, inanılmaz derecede canım yanıyordu. Onu kurtaramadıkları için doktorlara çok öfkeliydim, küçücük boyumla, "Sizin göreviniz onu kurtarmaktı ama siz onu bile beceremediniz," diyerek diklenmiştim.

O anları hatırlayınca buruk bir şekilde gülümsedim. Kim derdi ki, 9 yaşındaki küçücük bir kız çocuğunun karşısındaki kocaman beyaz önlükle adama başını dikleştirip, "Ben senden daha iyi bir doktor olacağım!" diyeceğini.

Sahiden, iyi bir doktor olabilmiş miydim?

Bu sözümü tutabilmiş miydim?

İkinci kez kendime yakın gördüğüm bir arkadaşım için, hastane koridorlarındaydım. Bu sefer çok daha stresliydim çünkü alacağımız haber kötü olursa, tek yıkılan ben olmayacaktım.

Kürşat ve Yekda hala ortalarda gözükmüyordu. Atakan ve Batuhan ise birlikte kantine inmişlerdi. Yiğit dizlerini kendine çekmiş, başını da dizlerinin arasına yerleştirmiş sessiz sedasız yerde oturuyordu. Yakup, geldiğimizden beri koridorda bir aşağı bir yukarı depar atıyordu. Umut'un da diğerlerinden farkı yoktu, sırtını duvara yaslamış tepkisiz bir şekilde duruyordu.

Abim... Ağlamamak için kendini sıktığından dolayı gözleri kan çanağına dönmüştü. Bakışlarını tek bir yere odaklamıştı. Düşünceli olduğu çatılan kaşlarından belli oluyordu. Aklını neyin kurcaladığını bilmem ise, bana hiç de yardımcı olmuyordu.

Mert'in kim olduğunu düşünüyordu.

Hiç şüphesiz, Mete'den iyi bir haber geldiği an beni sorguya çekecekti. Benim yüzümden insanlar bu hale gelmişken, saklamak gibi bir niyetim yoktu. Açık açık her şeyi anlatacaktım, zira artık bu konuda yalan söylemekten çok yorulmuştum.

Sıcak KahveNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ