2.7

147 18 51
                                    

Hayat bazen çok garip ve anlaşılması zor hale gelebilirdi. Hatta bazıları için hayat, karmaşaların deniz dalgaları misali dağınık ve bazen de bir o kadar ahenk ile bir bütün halinde kıyıya ulaşması gibiydi. Karmaşalar her zaman vardı. Kısacası bu garip düzen, düzensizliğin ahenk bulmuş haliydi. Nedenler ve sonuçlar da hayatın dalga akışı içinde karışır ve her şey karman çorman olurdu. Ve kıyıya vuran bu karmaşıklık birbirinden ayrılır ve yeni bir düzen oluşturarak tekrardan çarpmak için kıyıdan uzaklaşırdı.

Bir süredir hayatındaki olan her olay aynı bir dalga misali Jeno’ya vurup duruyordu. Bu tür bir hayat onun için sıradan da olsa son zamanlardaki her şey onun için yine de olağandışıydı. Birçok dalga farklı açılardan kıyılarına sert bir şekilde çarpmaya devam ediyordu. Bir fırtına kopuyor misali dalgalar durdurulması imkânsız haldeydi. Yine de Jeno tuhaf bir şekilde dalgalardan eskisi kadar nefret etmiyor ya da onlardan korkmuyordu.

Kıyılarında belki hırçın deniz dalgaları yüzünden verimli olan bir tanecik bile toprak belirtisi kalmamış ve kıyıları bitkilerin yeşeremeyeceği değersiz kum taneleri ile bezenmiş olabilirdi. Her şeye rağmen Jeno hissediyordu. Jeno, bu hakir kum tanelerinin de değerli olabileceğini ve bereketlenerek bu çorak kıyıyı yeşertebileceğini biliyordu.
Özellikle yakın zamanda olanlardan sonra her zaman yanında olan Jaemin ve diğer ev arkadaşları sayesinde kendisinin de değerli bir insan olabileceğini düşünüp duruyordu.

Jaemin ile beraber göl kenarında yaşadıklarından sonra ikisi birbirlerini daha çok öğrenmeye çalışmış ve anlamaya çalışmıştı. Her sabah uyandığı zaman vücudunda sarılmış kollar kulağında hissettiği nefes sesleri ve büyük bir sıcaklık ile uyanıyordu. Hayatında hiçbir zaman bu kadar huzur dolu bir şekilde uyuyabileceğini düşünmezdi.

Ayrıca göldeki olanlardan beri Jaemin, Jeno’nun yanından nadiren ayrılır olmuştu. Her zaman yanında oturur ve Jeno’ya olabildiğince yakın olmaya çalışıyordu. Diğer ev arkadaşları Jaemin ve Jeno’nun mutfaktaki tuhaf tavırlarından sonra onları böyle görünce şaşırmadan edemiyor ama fazla da sorgulamıyorlardı. Zaten eğer sorgulasaydılar da sonuç alamazdılar. Çünkü şu anki yakınlıkları için kendileri de bir cevaba sahip değillerdi. Jaemin’in de dediği gibi sadece içlerinden geleni yapıyordular.

Bu dünyadaki gizem ile ilgili ise hala bir sonuca sahip değildiler ama en azından artık birkaç olası ihtimale sahiptiler. Jeno, sonunda diğerleri ile düzgün bir iletişimde bulunabilmişti ve onlar da onu da bilgilendirerek aralarına katmıştılar. Jeno bu gizemi çözebilmeleri için onlara her konuda yardımcı olacağını söylemişti. Bu yüzden de Jeno şu an da diğerleri ile bulunduğu ormanın içindeki evde karşısındaki Taeyong’a bakıyordu. Taeyong ona gözlerini kocaman açmış yapması gerekenleri anlatırken Jeno’da denilenleri kavramaya çalışıyordu.

“-Yani yapman gereken şey kısaca kendini gerçek dünyadaki evinde hayal etmen. Bunu gerçek anlamda oradaymışsın gibi hayal edersen belki de bir şeyler olabilir.”
Jeno gözlerini kısarak her saniye kafası kendisine daha da yaklaşan Taeyong’tan uzaklaştırmaya çalıştı. Taeyong heyecanlı göründüğünden olsa gerek farkında olmadan vücudu öne doğru bükülüyordu.
“Peki ‘gerçek’ anlamda başarabilirsem ne olacak?”

Taeyong omuzlarını silkip “Orasını kimse tam olarak bilemez ama yaratıcı görünüyor o yüzden denemeliyiz.” Dedi.

Jeno onu onayladıktan sonra nasıl dediği şeyi yapabileceğini düşündü. “Gözlerini kapat.” Taeyong’un yönlendirici sesine uydu ve gözlerini yumdu. “Derin nefesler al ve ver. Zihninde sadece evinin olması lazım. Hatta evindeki en son bulunduğun anı da düşünebilirsin.” Jeno, Taeyong’un dediklerine uymaya devam etti.

New Life Ticket ♤ nominWhere stories live. Discover now