44.Bölüm

948 96 17
                                    

Jeongguk

Bakışlarım fırçanın üzerinde kurumaya yüz tutmuş boyada gezinirken onu gördüğüm yoktu. Aklımda sadece geceden kalan ve pek de iyi sonuçlanmayan konuşmalar dolanıyordu.

Başkasına ait hisleri ve kendiminkileri paylaşıyor olmak yeterince karmaşıkken bu duyguların birbirlerine benzeyen kişilere karşı oluşu daha da çıkmazda hissetmeme neden oluyordu. Kalbimde hem aşkını kaybetmiş bir adamın kaybolmuşluğunu hem de aşka kavuşmuş olmanın verdiği o yoğun hislerini taşıyordum.

Ne zaman Hei'ye baksam kalbim yerinden çıkacakmış gibi hızlanıyor, ancak ne zaman Jungkook görüş açıma girse ve bu tabloya dâhil olsa dudaklarımda buruk bir tebessüm asılı kalıyor, kalbim acı ile kasılıyordu. Jungkook o kıza âşık olmak için yeterince vakti olmadığını, onu çok çabuk kaybettiğini söylemişti ancak onu düşündüğünde veya bahsi geçtiğinde kalbinde beliren ve benim de hissettiğim acı kısa da olsa geçirdikleri süre boyunca ona karşı bir şeyler hissettiğini açıkça gösteriyordu.

"Şimdi ne olacak?" diye mırıldandım. İkimiz de yatakta doğrulmuş öylece önümüzdeki, küçük tablolarla süslü duvarı izliyorduk.

"Önce Hei'ye birkaç test yapmalıyım sonra..." aklındakileri anlatmaya devam ederken hızla sözlerini kestim.

"Bu testler ne için?" Cevap vermeden önce derin bir nefes almış ve aklındakileri tartmaya başlamıştı. Belli ki söyleyeceği her ne ise oldukça zorlanıyordu. Kısık bir sesle "Jeongguk..." diye başladı. İlk defa ismimi duymak canımı bu derece yakmış, midemin kasılmasına neden olmuştu. Belli ki söyleyeceği şeyler gerçekten de hoşuma gitmeyecekti ve kalbimde yer edinen ağrı da bunun en büyük kanıtıydı.

"Lütfen..." diye soludum. "Lütfen onu benden alma."

"Jeongguk... Bunu yapamam." Başımı iki yana salladım. Küçük bir çocuk gibi söylediklerini reddediyor, ona yalvarmak için hazırda bekliyordum. Ben ilk defa birisine yalvarmaya hazırdım ancak kararlı ifadesi tüm umutlarımı yok ederken titremeye başlayan dudaklarım arasından "Hissettiğini söylemiştin." diye mırıldandım. "Bana kalbimde taşıdığım bu aşkı hissettiğini söylemiştin." Aniden yükselen sesiyle "Bu yüzden onu yanımda götürmek istiyorum ya." diye bağırdı. Boğazımdan yükselen küçük bir hıçkırıkla birlikte inatla bana çevirmediği gözlerine bakmaya çalıştım.

"Jieun..." diye başladığı cümleye bir süre devam edememiş, sadece derin bir nefes olmakla yetinmişti. "Yapay yollarla oluşturulmuş olsa dahi Hei ile Jieun görsel ikizler ve geçit açık kaldığı sürece kaderleri birbirine bağlanacak."

Anladığım ancak kesinlikle anlamayı reddettiğim bir düşünceyle "Ne demek istiyorsun?" diye fısıldadım.

"Jieun'un ölümü Hei'yi kötü etkileyecek." Başımı hızla iki yana salladım ve "O zaman geçidi kapat." dedim. Bu konuda mantıksal düşünmeyi bırakalı çok oluyordu ve aklımdaki tek çözüm yolu da buydu. Geldiği yere döner ve geçidi kapatırsa sorun kalmazdı, değil mi? Öyle olmalıydı.

"Peki ya bu Dünyadaki görsel ikiz? Jeongguk, biliyorum senin için de zor bir durum ama en azından senden uzakta da olsa Hei'nin yaşadığını bilmek daha iyi değil mi?" cevapsız kalışım karşısında derin bir iç çekmiş ve "Her gün onun ölüm korkusuyla yaşayamazsın." demişti. O kendi dünyasında her gün Jieun'un ölüm korkusuyla yaşamış ve en sonunda da onu kaybetmişti.

"Her gün onun biraz daha nefes alabilmesi için çabalamanın ne derece ağır olduğunu biliyorum Jeon." Yine de çocukça bir umuda sarıldım ve "Ya buradaki görsel ikiz yoksa. Sonuçta Jieun öldüyse o da ölmüş olmalı. Bu Hei'nin yaşayabileceği anlamına gelmez mi?" diye sordum. Her ne kadar yanlış olsa da bu düşünceye tutunmaktan başka çarem yoktu. Sıkışıp kalmıştım ve yanlış da olsa bir çıkış arıyordum.

Başını iki yana salladı. Saatlerdir beni bulmayan gözlerini gözlerime çevirdi ve ne halde olacağımı hiç düşünmeden "Bencilsin." dedi. Sesinde bariz bir öfke vardı. "Hei'nin yaşamasındansa kendini ve o çok değerli aşkını ön planda tutacak kadar bencilsin hem de." Sonra işaret parmağı kalbime küçük, birkaç baskı yapmış ve "Ben bu bencil aşkı hissetmek istemiyorum." Dedikten hemen sonra pikesini de alarak odadan çıkmıştı.

'Bencil' Bencil olmak istemiyordum ancak Jungkook'un sarf ettiği tüm o sözler ve benim kaybetme korkusu ile yaptığım çocukça davranışlar bu kelimenin doğruluğunu kanıtlar nitelikteydi. Ben de her insan gibi konu sevdiklerim ve onları kaybetmek olunca bencil bir adama dönüşüyordum ama Tanrı şahit ben Hei için her şeyi yapmaya hazırdım.

"Gguk..." fısıltıdan farksız olmayan sesi odada yankılanırken elimdeki fırçayı daha fazla tutamadım ve tiz bir ses eşliğinde yere çarpmasın izin verdim. Yeniden "Gguk..." diye seslendiğinde başımı eğdim ve bakışlarımı ayaklarımın ucuna düşen fırçaya diktim. Onun gözlerine bakacak gücüm yoktu.

"Jeongguk, bana bakar mısın?" başımı iki yana salladım. Bakamzdım. "Jeongguk." Tekrar adımı seslendiğinde bu sefer sesine adımları da eşlik ediyordu. "Sorun ne?" başımı hızla iki yana salladım ve kalan gücümle ona doğru döndüm.

"Bir sorun yok." Derin bir nefes almış ve o çok sevdiğim parmaklarını öne doğru uzatıp, yumuşak bir hareketle yanaklarımı kavramıştı.

"Neden ağlıyorsun o zaman?"

"Ağlamıyorum." Kıkırdadı ve uzanıp dudaklarını burnumun ucuna bastırdı. "Ağlama zaten." Daha fazla üstelemedi. Hei burada kaldığı süre boyunca çok fazla ağlamadığımı, ağlıyorsam da önemli bir şeylerin olduğunu bilirdi. Bu yüzden üstelemedi ve zamanı gelince kendiliğimden ona anlatmamı bekledi. Bense hala bencilce bir istekle kollarım arasında kalmaya devam etmesini istiyordum.

Ağlamam biraz daha şiddetlenirken ona sıkıca sarıldım ve "Hei" diye mırıldandım. Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki sarılıyor olmasak muhtemelen beni duyamazdı.

"Seni seviyorum. Biliyorsun, değil mi?"

"Ben de seni seviyorum."

"Ve Hei..." dedim. Sesim dün geceden sonra ilk defa bu kadar kararlıydı. "Senin için gerekirse kendi hayatımdan dahi vazgeçerim."

Sen ağlarken de çok güzelsin ama hiç ağlama

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Sen ağlarken de çok güzelsin ama hiç ağlama... 🥺

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Where stories live. Discover now