24.Bölüm

1.4K 161 86
                                    

|Geçit

Profesör Jeon

Oturduğum koltuğun kenarına yasladığım dirseğim zamanla uyuşuyor, giderek daha rahatsız bir hal alıyordu. Olduğum yerde biraz doğruldum ve o garip uyuşma hissinin geçmesini bekledim. Şimdi parmaklarım dudaklarım üzerinde usulca geziniyor, sanki saç tutamlarıma ulaşmak için yanıyorlardı. "Nasıl anladın?" sessizce mırıldandığım sırada NamJoon hyung'un denek üzerindeki elleri durdu. Tekrar hareket ettiği sırada o da benim gibi sadece mırıldanmakla yetindi. "Bu bariz bir şeydi." Son zamanlarda sürekli yaptığı gibi yine sözlerimi önemsizmiş gibi kestirip atıyordu. Ortada söylediği gibi bariz olan bir şey yoktu aksine geçirdiği krizler başka bir hastalığın habercisi de olabilirlerdi ancak o böyle bir ihtimal olmasına karşı çıkmış, sanki en başından beri açıkça sara üzerine gitmeliymişiz gibi hızla müdahale etmişti. Durum böyle olunca ben de daha çok merak ediyordum.

Neden onun sesini duyduğunda daha şiddetli bir kriz geçirdiğini, neden benim değil de özellikle onun çıkmasını istediğini...

"Çok fazla düşünüyorsun." Sadece boş bakışlarla yüzüne bakmaya devam ettim. "Anlayamıyorum." Son olarak deneğin ayaklarına kadar sıyrılmış battaniyeyi de yukarıya çekip bana döndü. "Odamda konuşalım." Başımla onaylayarak yerimden kalktım ve arkasından odaya kadar takip ettim.

"Sadece tek bir şeye odaklanıyorsun." Demişti masasına yerleşirken. Haklıydı çünkü o dosyaları defalarca okumuştum ve yapılan bu yanlışlıktan önce hiçbir hastalığı olmadığını biliyordum ama şimdi sadece DNA'ları etkilenmişken bir anda epilepsisi de ortaya çıkıyordu. "Jungkook." Düşüncelerimden zorlukla sıyrılarak endişeli ifadesine bakarken yine o şeyi hissettim. Bir şeyler kesinlikle doğru değildi. "Ne düşünüyorsun öyle?"

"Hyung ben cidden anlamıyorum. Nasıl olurda bir anda epilepsisi çıkar?" yine yapmıştı. Yine bakışlarını kaçırmış ve saçlarını gelişigüzel bir şekilde dağıtmıştı.

"Bir şeyler biliyorsun değil mi?"

"Hayır." Kesinlikle bir şeyler biliyordu çünkü Kim NamJoon asla sözlerini düşünmeden konuşmazdı ancak konu ne zaman bu denek olsa aklına ilk geleni söylüyordu.
Sanki... Kaçıyordu.

"Benden ne saklıyorsun?" bakışları bir anda beni bulduğunda yüzündeki ifade kendimi kötü hissettirmişti ama haklıydım ve ona karşı olsa bile geri durmazdım. "Senden bir şey sakladığım falan yok." Artık sinirlerine hâkim olamıyormuş gibi sesi daha yüksek çıkarken karşısında rahatça oturmaya devam ettim. "Beni suçlamaktan vazgeç." Onun aksine sakin bir şekilde ayağa kalktım ve masasının başına gelene kadar durmadım. "Hyung, seni suçlamıyorum. Ortada yanlış bir şeyler var ve ben bunu çözmeye çalışıyorum."

"Sadece göz yumsan ve buna bir çözüm bulsan olmuyor mu?" Histerik bir kahkahaya engel olamadım. "Göz yummak mı?" ifadem düz bir hal alırken kaşlarım da eş zamanlı olarak çatılmıştı. "Ortada masum birisi var ve sen bana göz yum diyorsun." Sustu.

Masanın üzerindeki dosyalara uzandım ve odadan ayrılmadan önce son kez konuştum. "Ortada yanlış bir şeyler var ve ben bunları bulana kadar devam edeceğim." Ardından sert bir şekilde kapıyı vurarak çıktım.

...

Elimdeki dosyaları çalışma masamın üzerine bıraktıktan sonra uzun zamandır elimi bile sürmediğim dev makinanın yanına doğru ilerledim. "Bakalım seninle ne yapabiliriz." Hei gittiğinden beri tek bir tuşuna bile dokunmaya cesaret edemediğim makine öylece karşımda dururken ne yapacağımı bilemedim. Bir zamanlar çok büyük bir hevesle başladığım bu araştırmalarım sonucunda o çok merak ettiğim görsel ikizimi görebilecek ve belki de onu etkileyip, etkilenebilecektim ama ben sadece en değerlimi kaybetmiştim. Belki de sonsuza kadar...

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Where stories live. Discover now