38.Bölüm

1K 98 29
                                    

31K olmuşuz 🥺

1 veya 2 bölüm daha Jungkook ile ilgili olacak sonra iki tarafı da birleştiriyoruz.

Jungkook

Odama dolan yıldızlar titrek bir şekilde yanıp sönerken her şeyin başladığı o günü düşünmeden edemedim. Tamir etmeye uğraştığım bu makine o zamanlarda ulaşmak istediğim ve gerçekleşmesi neredeyse imkânsız olan, hayalden başka bir şey değilken yıldızlar en parlak şekilleriyle odama dolmuş, değerlimi benden alıp götürmüştü.

Apotelesma diye mırıldandım. Bir yerde yıldızların kaderimiz üzerindeki etkisine 'Apotelesma' denildiğini okumuştum. Ancak yıldızlar kaderimizi değiştirebilir miydi? Başımı iki yana salladım. Ben kadere veya türevi şeylere inanmazdım.

Telefonuma gelen mesajla birlikte günlerdir uğraştığım makinanın başından kalktım ve ellerimi masanın üzerinde bulunan nemli beze sildikten hemen sonra telefonuma uzandım. Son zamanlarda laboratuvara gitmek yerine dışarıda çalışıyordum ve muhtemelen beklediğim haber sonunda gelmişti.

Laborant Han:

Bayan Kim'in test sonuçlarını size mail olarak yolladım.

Mesaja cevap verme gereği duymadan bilgisayar başına geçtim ve gün içerisinde gönderilmiş mailleri kontrol etmeye başladım. 'Kim' soy ismini gördüğüm an gülümsemiş ve vakit kaybetmeden Jieun'a ait olduğunu bildiğim dosyanın üzerine tıklamıştım. Jieun'un testlerini özellikle başka bir isim ile yapmalarını istemiştim. İki yıl önce yaşananlar ve Jieun'un şimdiki durumu normal değildi. Bilmediğim bir şeyler olmuş ve olmaya da devam ediyordu.

...

"Günaydın."

"Günaydın." Diye mırıldandım. Sesim NamJoon hyungunkine göre biraz daha canlı çıksa da ikimiz de son zamanlarda iyi değildik.

Bardağına sıcak su eklerken "Uyumamış gibisin." diye mırıldandı. Muhtemelen sinirlerini yatıştırmak için o her zaman içtiği bitki çaylarından birisini demliyordu. Bense onun aksine kahve dolu kupamı dudaklarıma yaklaştırırken 'Sen de öyle.' diye kestirip attım. Günlerdir hem prototip ile hem de Jieun'un testleri ile uğraşıyordum ve sonuca varmadıkça başa dönmek bunu sonu gelmeyen bir döngü haline getirmişti. Başlarda zorlanmasam da zamanla bir çıkışa ulaşamamak labirentte kaybolmuşum gibi hissettiriyordu ve ben sonu belirsiz olan şeylerden hoşlanmazdım.

"Jieun'un durumu giderek daha da kötüleşiyor." diye sessizce konuştuğumda tepkisiz kalışıyla ilk başta beni duymadığını düşünsem de bardaktan taşarak eline dökülen kaynar suyla yanıldığımı anlamıştım. O sadece bu konuda konuşarak daha fazla tepki çekmemeye çalışıyordu ancak ondan bir kez şüphelenmiştim ve peşini kolay kolay bırakmaya niyetim yoktu.

Onu daha fazla köşeye sıkıştırmak amacıyla söylemek istediğim her şey kapıdan giren ve nefes nefese kalmış bedenle sekteye uğrarken bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Kim olduğuna dair pek bir fikrim yoktu yalnızca Jieun'un tedavisi sırasında görevlendirdiğim asistanlardan birisi olduğunu biliyordum.

"Profesör Jeon..." başımı belli belirsiz hareket ettirerek devam etmesini belirtirken elimdeki fincanı dudaklarıma yaklaştırdım.

"Denek..." üzerindeki bakışlarım değişime uğramazken duraksamış ve yaptığı hatayı fark ederek daha dik bir konum aldıktan sonra cümlesine yeniden başlamıştı. "...Yani hasta... Jieun..."

"Ne olmuş ona?" Namjoon hyung benden önce davranırken elimdeki fincanı bıraktım ve oturduğum yerden kalkarken, buraya geldiğimde hemen yanımdaki boşluğa bıraktığım önlüğüme uzandım. Kriz geçiriyor olmalıydı. Son zamanlarda durumu daha da kötüleşmiş, ona dair olan tüm umutlarımı yok etmişti.

"Kriz geçiriyor."

"İlaç vermediniz mi?" bu seferki sorusunu asistan yerine ben cevaplarken oldukça soğuk ve umursamazdım.

"Artık ilaç almıyor."

"Sen delirdin mi?!"önce yüzüme bakmış ve bu konuda ciddi olduğumdan emin olduktan sonra "Ölebilir." diye mırıldanmıştı. Haklıydı da. Jieun ilaç almazsa ölebilirdi ancak onun durumunda ilaç vermemiz de mantıklı bir seçenek değildi.

"Zaten ölüyor." diye mırıldandım. Şimdiye kadar verilen ilaçlar onu rahatlatmamış aksine durumunu daha da kötü bir duruma sokmuşlardı. Bu yüzden asıl sorunun ne olduğunu bulana kadar ona ilaç verilmesini durdurmuş, sadece ağrılarını kesecek ve krizlerini biraz olsun yatıştırabilecek şeylere yönelmiştik.

Derin bir nefes aldım ve kapıya doğru yürürken son kez NamJoon hyunga baktım. Gözlerinin içi titriyordu. "Bu kadar sorun etme." Diye mırıldandım. Her hastasında biraz da olsa duygusal çöküşler yaşıyordu ancak bu seferki farklı gibiydi. "Senin hastan bile değil."

"Ama..." diye mırıldandı. Elim kapı kulpunun üzerinde dinlenirken ona doğru döndüm ve devam etmesini bekledim. "O da bir insan." Haklıydı ancak unuttuğu veya atladığı nokta onu bu hale getirenin de bir insan olduğuydu.

Günlerdir üzerinde çalıştığım test sonuçlarından kesin bir şeye ulaşamasam da emin olduğum bir şey vardı ki o da Jieun'un bu hastalığa sonradan yakalanmış olmasıydı, üstelik doğal yollarla da değil.

...

"İstediğim testler yarına kadar elime ulaşmış olsun." Dedikten hemen sonra dosyadaki son maddeyi de işaretleyerek uzun zamandır burada görev yapan asistana uzattım. Az önceki krizi atlatmış olsak dahi Jieun'un durumu gün geçtikçe daha hızlı bir şekilde ilerliyordu ve elimizden onu kurtarabilmek adına hiçbir şey gelmiyordu.

"Kendini nasıl hissediyorsun?"

"Yorgunum." Diye mırıldandı. Zaten küçük ve zayıf olan bedeni bu süreçte daha da küçükmüş, onu savunmasız bir kız çocuğuna çevirmişti. Derin bir nefes alarak yanındaki boşluğa yerleştim ve yüzüne düşün saçlarını geriye doğru çektim.

"Yapmamı istediğin bir şey var mı?" başını iki yana sallamış ancak pencerede takılı kalan bakışlarıyla durmuştu. En son birlikte dışarıya çıktığımızdan beri yaklaşık bir ay geçmişti ve bu süreçte odaya tıkılıp kalmıştı.

"Dışarıya çıkmak ister misin? Havalar artık daha sıcak." Başını tekrar iki yana salladı ancak bu seferki biraz da hüzünlüydü.

"Kendimi ayağa kalkabilecek kadar iyi hissetmiyorum."

"Ayağa kalkmana gerek yok." Oturduğum yerden doğruldum ve hızla odadan çıkarak hemşirelerden birinden tekerlekli sandalye istedim.

"Şimdi çıkmak ister misin?" sıcak bir gülümseme sunarak "Yorulmana izin vermem." dedim. Cevap vermeyişinden güç alarak uzanıp alnına dudaklarımı bastırdım ve hafif olan bedenini zorlanmadan kaldırarak yatağın yanına kadar getirdiğim sandalyeye yerleştirdim. Biraz değişiklik iyi gelecekti.

Hem ona hem de bana...

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Where stories live. Discover now