17.Bölüm

2K 192 62
                                    

|Tüm Benliğimle Sana Ait Olayım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

|Tüm Benliğimle Sana Ait Olayım

Jeongguk

Öğleden Sonra Jimin'in Ofisi

'Evren denklik ister...' bu kelimeler zihnimde yankılanıp dururken kalbim tekrar o acıyla kavrulmaya başlamıştı. Neden... Neden her şey yolundayken bir anda bozulmak zorundaydı ki?

"Hyung bunu biraz daha açabilir misin?" sesim zorlukla çıkarken kendi içimde cevap aramaktan yorulmuştum. Aslında son zamanlarda yaşadığım her şeyden yorulmuştum.

"Jeongguk artık hyung demeyi keser misin, beni geriyorsun." Jimin'in gergin sesi odada yankılanırken sustum ve usulca başımı sallayarak tekrar konuşmasını beklemeye başladım.

"Aslında bu biraz karmaşık bir olay ama size en basit şekilde açıklamaya çalışacağım." Başımla onu onaylamamın ardından masasına gitmiş ve birkaç dosyayı karıştırdıktan sonra bize doğru dönmüştü. "Hei'nin burasıyla aynı yapıda veya çok daha farklı bir evrenden geldiğini düşünüyoruz değil mi?" sözlerini keserken bizden onay bekleyen bakışlarına karşılık ağır bir hareketle başımı aşağı-yukarı salladım. "Paralel evrenlerin varlığını kanıtlayamamış olsak bile buna inanıyoruz yani..." sabırsızca onu tekrar onaylamamın ardından konuşmasına devam etti.

"Yani Hei bu evrenlerden birisinden geldi." Sözünü tamamladığımda yorgun bedenimi masasının önünde bulunan koltuklardan birisine bıraktım. Bacaklarım sanki daha fazla bedenimi taşıyamayacakmış gibiydi. "Evet, ama..." kendisi de masaya oturmasının ardından hala ayakta bekleyen Jin hyunga oturması için koltuklardan bir diğerini işaret etti. "Otursana ve ben de her şeyi tek seferde anlatayım."

Jin hyungun da yerini almasının ardından bakışlarımız tekrar masasının ardındaki bedene kaydı. "Evren en başında bir düzene göre yaratıldı ve bunun bozulması tüm her şeyi etkileyecek değişikliklere neden olabilir ve eğer düşündüğümüz gibi Hei bu evrenlerden birinden geldiyse..."

"Bu denge bozulacak?" diyerek sorumu yönelttim. Jimin başıyla beni onaylarken derin bir iç çekti ve bakışlarını masanın üzerinde birleştirdiği ellerine kayarken mırıldandı. "Öyle." Sustum çünkü onun mutlaka bu işten kurtulmamızı sağlayacak bir yolu olmalıydı ama Jimin de benden farksız değildi. O son kelimesinin ardından derin bir sessizliğe gömülmüştü. "Bundan nasıl kurtulacağız? Yani şu denge olayından." Bakışları beni bulduğunda içindeki çaresizliği görmüştüm ve inanmak istemeyerek sorumu yineledim. "Hyung söylesene Hei için ne yapmalıyız?"

"Hiçbir şey... Onun için hiçbir şey yapamayız." Histerik bir kahkaha dudaklarım arasından dökülürken tüm bunların saçma bir kâbustan ibaret olmasını istiyordum. Uyanmak ve masumca yanımda uyuyan minik kedime sıkıca sarılmak istiyordum.

"Jimin..." sesim titrerken yardım etmesi için yalvarmaya hazırdım. Kimse için boyun eğmeyecek bir karaktere sahip olan ben Hei için dizlerim üzerine çöküp yalvarmaya hazırdım. "Bir şeyler olmalı." Omuzlarım yavaşça çökerken ne zaman kalktığımı bilmediğim yerime yerleştim. "Peki... Ona ne olacak o zaman?" belki de cevabını duymaktan en çok korkacağım soruydu bu. "Eğer tekrar eski haline dönüşemezse..." elimi hızla havaya kaldırarak susmasını sağladım çünkü söyleyeceği şey zaten en başından beri korktuğum o gerçeklikti. Hei ona yardım edecek biri olmazsa 'Ölecekti'

Ve ben o an hıçkırarak, hiç ağlamadığım kadar ağlamak istedim ama yapabildiğim tek şey titreyen bedenimle ayağa kalkmak ve zoraki bir şekilde toparladığım sesimle konuşmaya çabalamaktı. "Ben... Hei'nin yanına dönsem iyi olur." Ve arkamı dönüp odadan çıktım. Sırtım duvara yaslıyken bir süre sakinleşip derin soluklar almayı denedim ama o geldiğinden beri içimi kaplayan ve bana ait değilmiş gibi olan o hisler şimdi çok daha yoğundu, üstelik bu sefer kendi duygularımda tamamen onlara karışmıştı.

"Jimin, Jeon buradayken sormak istemedim ama bana her şeyi anlatmalısın." Jin'in sesini duymamla birlikte hızla gözyaşlarımı sildim ve onları dinlemeye başladım. Her ne kadar korksam bile gerçekleri duymaya ihtiyacım vardı. Duymalı ve ona göre hareket etmeliydim.

"Hyung bu karmaşık bir paradokstan fazlası değil. Ben... Ben hiçbir şeyden emin olamıyorum." Kısılan sesi nefesimi tutmama neden oldu. Her bir kelime bedenimi, düşüncelerimi uyuşturuyordu. "Ama her şeyin sonucunda Hei ölmek zorunda kalabilir." Küçük bir hıçkırık dudaklarımdan firar ederken duymamış olmalarını umarak ellerimi dudaklarımın üzerine siper ettim.

"Jimin baştan başlayalım tamam mı?" Hyung her zaman olduğu gibi olaya sakince yaklaşırken bir şeyleri anlamaya çalıştığı ortadaydı. "Hyung... Hei'nin nasıl insan olduğu hakkında bir fikrim yok. Şu anda içinde bulunduğumuz durum belki geldiği yerde normal olabilir ama burada değil. Eğer görsel ikizi yaşıyorsa bu Hei'nin burada, yaşadığımız zaman diliminde dengeyi bozan bir fazlalık olduğunu gösterir ve sonucunda bu fazlalık yok olmak zorunda."

"Eğer o kız öldüyse ve o 'Fazlalık' konumundan kurtulursa?"

"Bu da bir seçenek ama hyung kız öldüyse bu yaşadığımız evrende onun varlığına ihtiyaç olmadığını gösterir üstelik eğer geldiği yerde de aynı buradaki gibi bir görsel ikizi varsa bu yine onun ölümüne neden olur." Jin hyungun tereddütlü sesini kapının ardından bile net bir şekilde duyabiliyordum. "Ama evrenlerin birbirini etkileyemeyeceğini söylemiştin."

"Bu o geçit açılmadan önceydi."

"Yani bu artık birbirlerinden etkilenebilecekleri anlamına mı geliyor."

"Geçit açıldığı anda iki evren arasında bir köprü kurulmuş oldu ve bu da birbirlerini etkilemelerine neden oluyor. Eğer o görsel ikizlerden herhangi birisi ölürse diğeri de ölmek zorunda." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken zoraki bir hareketle yutkundum. "Peki ya Jeongguk?" adım sesleri odanın içerisinde yankılanırken birkaç fısıldaşma duydum ama çok net değildi. "Etkileniyor." Ve uzun bir sessizlik.

"Bu yüzden ona bu kadar yakın." Jin hyung artık bir şeyleri daha iyi anlıyormuş gibi mırıldanırken avcum kalbimin üzerindeki yerini aldı. "Sırf o profesörle aynı oldukları..." Kalbimdeki bu yabancı hisler gerçekten de bana ait değil miydi yani? "Evet hyung..." Jimin'in sesi odada yankılanırken onu daha iyi duyabilmek için kapıya biraz daha yaklaştım. "Aynı Hei de olduğu gibi Jeongguk ve o profesör arasında da güçlü bir etkileşim söz konusu." Devam etmeden önce bir süre bekledi. "Hei buraya gelerek o ikisini birbirine bağladı."

"Bu artık birbirlerini etkileyebildikleri anlamına mı geliyor?" cevabı duymama gerek yoktu. Yaşadığım panik atak ve sonrasındaki o görüntüler... Hiçbirisi bana ait değildi. Hepsi görsel ikizim olarak adlandırdıkları o adama aitti ve biz uzun zamandır birbirimize bağlı yaşıyorduk. Peki ya benim hislerim? Hei'ye karşı olan tüm duygularım basit bir karmaşıklıktan mı ibaretti?

"Gguk?" kolumdaki temasla birlikte irkilerek düşüncelerimden uzaklaştım ve gülümsemeye çalışarak karşımdaki masum suratı izlemeye başladım. "İyi misin? Sana seslendim ama beni duymadın."

"Üzgünüm güzelim sadece bir şeyler düşünüyordum." Kollarımdan birisini beline dolayarak onu biraz daha yakınıma çektim ve dudaklarımı saçları arasındaki yerini alırken son zamanlarda gerçekten bunu yapmaktan hoşlandığımı fark ettim. Bu hisler bir başkasına ait olamayacak kadar gerçek hissettiriyordu. "Hei..." kolları belime dolanırken çoktan göğsüme sokulmuş ve mırıldanmaya başlamıştı bile.

"Beni hiç bırakma olur mu?"

"Bırakmam ki." Boşta kalan kolumu da ona sıkıca doladıktan sonra bakışlarım tekrar ilerideki çifte kaydı. "Beni öyle çok sev ki içimde ona ait tek bir his bile kalmasın." Ve duyamayacağını bilsem de içimden devam ettim.

'Tamamen, tüm benliğimle sana ait olayım.'

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Where stories live. Discover now