35.Bölüm

1.1K 117 33
                                    

Selamlar 🖐🏻 uzun bir aranın ardından nihayet yeni bölümlerle geri dönüyorum. Lafı fazla uzatmayacağım ve birkaç önemli noktaya değinip sizi bölümle başbaşa bırakacağım.

¬ Öncelikle bu bölüm tamamıyla kendi hislerimden ve korkularımdan oluştuğu için -ki böyle yüzeysel bir şekilde yazarken bile çok zorlandım- benim için ayrıca bir önem taşıyor. Bu yüzden lütfen olumsuz düşünceleriniz olursa bunu bana çok yansıtmayan.

¬ Bir diğer nokta ise bu bölümde final hakkında önemli bir spoiler yer alıyor. (Bakalım aranızda bulabilecek olanlar var mı)

|Vazgeçmek


Jeongguk

İnsanlar her zaman bir şeylerden korkardı. Bazen karanlığın hüküm sürdüğü karanlık bir alandan bazense metrelerce yüksekteki bir kuleden, ancak korkulan şeyler ne olursa oldun hissi hep aynı olurdu.

Sizi köşeye sıkıştırır ve tüm acılarınızı gün yüzüne çıkartırdı. Bende kaybetmekten korkardım. Değer verdiğim tüm o güzelliklerin bir gün elimden alınacak olması ve onları koruyamamaktan... Belki de korkuların en önlenemezi buydu. Eğer karanlıktan korkuyorsan her yeri ışığa boğabilirdin, yüksekten korkuyorsan alçakta gezebilirdin ancak birisini sonsuza kadar yanında tutamazdın.

Derince yutkundum ve parmaklarım arasındaki yumuşak tutamları okşarken boş bakışlarla televizyonu izlemeye devam ettim. Aslında izlemekten çok düşünüyor, belki de bir kez daha korkularımın zihnimi ele geçirmesine izin veriyordum.

"Gguk..." Hei bacaklarımdaki başını çevirip yüzüme baktığında onu göremeyecek kadar düşüncelere boğulmuştum.

Kaybetme korkusunu ilk kez yaşadığımda küçük bir çocuktum. O zamanlar fazla yalnız olan benliğimi rahatlatabilmek için ailemden eve kedi almalarını istemiştim. Küçük, yumuşak tüyleri olan bir yavru... O zamanlar bunun düşüncesi bile heyecan vericiydi çünkü o küçük canlı eve gelirse tüm sorunlarımın yok olacağına inanıyordum. Bu düşüncem geçen onca yıla rağmen hala değişmemişti ve büyük bir ihtimalle değişmeyecekti de.

Aileme bunu söylediğimde beni kırmadılar ancak sonradan öğrendim ki babam hastaydı ve kedinin tüyleri onun için zararlıydı. Eve geldikten bir hafta sonra kedimi başka bir aileye vermek zorunda kalmıştık. O zamanlar bu beni üzmüştü ancak küçük bir çocuktum ve unutmam kolay olmuştu.

Sonra...

Sonrası çok daha korkunçtu. Babamın hastalığı bir anda ortaya çıktı ve yoğun tedavilere başladılar. Üç sene sürmüştü ve ben o üç sene boyunca ilk kez kaybetme korkusunu yaşamıştım.

"Gguk, beni duyuyor musun?"

Zorlu geçen üç yılın sonunda babam artık iyileşmişti, aslında tamamen iyileşmekten çok sadece eskisi kadar ağır tedaviler görmüyordu ve ben mutluydum. Sonra aniden o hissi yeniden hissettim. Bu sefer babam için değildi, kapımıza bırakılmış yavru bir kedi içindi. Henüz birkaç günlük göbek bağı bile düşmemiş bir yavru. Eve alamazdım ama onu öylece ölüme de terk edemezdim. Babama birkaç kez onu almamız için baskı yaptığımı hatırlıyorum ama söylediği şey 'Jeongguk o ölecek ve ben senin üzülmeni istemiyorum.' oluyordu.

Ama ona bakarsam ölmezdi değil mi?

Ne deseler de pes etmemiş ve ailemi ikna edip ona bakmaya başlamıştım. Geceleri kalkıp yemeğini –aslında bu daha çok anne sütünü taklit edecek bir tür toz mamaydı.- veriyor, sürekli onunla ilgileniyordum. Tüm dünyam ondan ibaret olmuştu, öyle ki bir süre sonra zayıflamaya başlamıştım. Yine de pes etmedim.

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Where stories live. Discover now