26.Bölüm

1.3K 166 141
                                    

|Sabırsız Bekleyiş

Jeongguk

Dudaklarımdan çıkan her bir kelimenin onu rahatlatmasını umarak mırıldanmaya devam ettim. Bir keresinde gece uyuyamadığında sesimin onu rahatlattığını, daha önce hissetmediği bir huzura kavuşturduğunu söylemişti. Bense o gece sadece gülümsemiş ve kucağımda küçülerek uyumasına izin verirken, saçlarına kondurduğum öpücükler arasında aklıma gelen tüm şarkıları mırıldanmıştım. "Jeongguk" bakışlarım bir an olsun masum yüzünden ayrılmazken ifadesizce beklemeye devam ettim. "Yemek yemen gerekiyor." Başımı olumsuz bir şekilde iki yana salladım. Aç değildim.

"Jeongguk" adım tekrar onun tarafında telaffuz edilirken derin bir iç çektim ve boş bakışlarla hemen yanı başımdaki Jin hyunga döndüm. "Canım istemiyor." Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. "Ona bu şekilde yardım edemezsin." Sinirliydi.

"Ona yemek yiyerek de yardım edemem." Kestirip atmıştım. Yaptığım saçmalıktan başka bir şey değildi bunun farkındaydım ama o orada yatarken kendimi suçluyordum. Nasıl şimdiye kadar hasta olduğunu anlayamazdım ki?

"Jeon!"

"Hyung, lütfen." Oturduğu yerde dikleşti. "Sen çoktan vazgeçmişsin." Bakışları üzerimden bir saniye olsun ayrılmazken söylemişti bunu. Gerçekten vaz mı geçmiştim? "Neden böyle düşünüyorsun?" işaret parmağıyla Hei'nin yanında ama kesinlikle ona temas etmeyen elimi gösterdi. "Ona dokunmuyorsun." Duraksadı ama ardından "Dokunamıyorsun." diyerek devam etti. Buraya geldiğimizden beri ona bir kez bile dokunmamıştım. "Sadece" devam etmedim. Bunun yerine beyaz çarşafları izledim. Üzerindeki bedenden dolayı kırışmıştı.

"Korktuğunu biliyorum." Dedi eli nazikçe omzumu sıkarken. "Ben de korkuyorum, ama ona bu şekilde yardım edemeyiz." Başımı sallamakla yetindim. Kelimeler dudaklarım arasından dökülmek yerine bir bir boğazıma dizilmişlerdi. "Şimdi yemek yiyelim." Kalkmış ve beraberinde beni de kaldırmıştı.

...

"Hyung" dedim bakışlarımı hemen önümdeki kâseden çekmeden. "Ona dokunduğumda sıcaklığını tekrar hissedemem diye çok korkuyorum." Gözyaşlarım yavaşça süzülmeye başlarken boştaki elimle onları engellemeye çalıştım. Her damla bir öncekinden daha hızlı yol alıyordu. Neden durmuyorlardı ki? Elimdeki kaşığı sert sayılabilecek bir hareketle kâsenin içerisine bıraktım. Şimdi iki elimde boşta kalmıştı.

"Jeongguk." Dedi ama devam etmedi. Çok sık ağlamazdım. Hatta neredeyse hiç ağlamazdım ama o kedi hayatımıza girdiğinden beri bir tarafım hep ağlamak istiyordu.

Yaşlara daha fazla engel olamayacağımı anladığımda kolumu yüzüme siper etmiştim. En azından beni bu şekilde görmezlerdi. Masada oluşan hafif sarsıntıyla daha çok saklanmak istedim çünkü biliyordum ki Jin hyung yanıma gelecek ve benimki gibi dolu gözleriyle teselli etmeye çalışacaktı.

"Jeongguk." Yanımdaki sandalye çekilirken parkeye sürtünmüş ve rahatsız edici bir sesin yayılmasına neden olmuştu. "Hyung" konuşmasına izin vermedim. Yüzümü göremeyeceği bir hızda doğrularak sanki benim için en güvenli yer orasıymış gibi kollarımı geniş omuzlarına doladım.

"İyileşecek değil mi?" büyük elleri sırtımdaki yerini aldı. Bedenim biraz daha ona doğru kaydı. "İyileşecek." Ve orada sarsılarak ağlamaya devam ettim. Ne bana durmamı söyledi ne de çocukluk yaptığımı. Sadece sırtımda yer edinen elleri rahatlatıcı bir şekilde bulundukları yeri okşadı.

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Where stories live. Discover now