→#Authorities Personality Only←

976 56 21
                                    

Giysimin her yerinden sızan kirli su damlaları, ayakkabılarımınkiler hariç geçtiğim yerlerde ince çizgiler bırakıyorlardı. Yanından geçtiğim bir sokak satıcısı daha merakla karışık tiksinti içinde beni süzünce başımı çevirip sordum. "Öyle bakacak ne var?"

Zaten cevap beklemeden sorduğum soruyu cevaplamasını beklemeden önüme dönüp yoluma devam ettim.

*
Her on metrede bir alışkanlık gereği dönüp dönüp gerimden izleyen var mı diye bakmaktan kendimi alamıyordum fakat her bakışımda da birkaç insandan fazlasını görmüyordum. Lanet cumartesi bile bir işe yarıyordu demek.

Yanımdaki dar sokağa girip sessizce ilerlemeye başladım. Ortalıkta kimseler yoktu. Tıpkı Sylvia'nın da dediği gibi tamamiyle bir başımaydım.

Başımı bir kez daha geri çevirip bakındım. Takip edilmiyordum. En azından polisler tarafından takip edilmiyordum. Ara sokağa girmem beni takip eden üç genci farketmemden dolayıydı. Muhtemelen şu anda yürüdüğüm yol çıkmaz sokaktı ve muhtemelen üzerimdeki su sızmasına rağmen markalı oldukları su götürmez kıyafetlerim çalmak isteyecek kadar değerli geliyorlardı onlara. İçine düştüğüm durumun saçmalığına ister istemez güldüm. Gelsinler bakalım.

*
Aşağı kayan aşırı düşük bel pantolonumu üçüncü defa çekiştirerek kalabalığın arasına karıştım. Bunu yaparken başımdaki şapkamı gözümün önüne kadar indirip ellerimi cebime soktum. En azından böylece düşmesini engelleyebilmiştim.

Yerlisi olmasam bile olası bir kovalama durumunda izimi kaybettirmek için bölgenin ana hatlarıyla alışveriş merkezlerinin birkaçını haritadan ezberlemiştim. Ve hafızamın yanılmadığına kanıt onlardan biri olan üç katlı binayı yirmi dakikalık yürüyüşümle bulabildim.

*
İçeriye girdiğimde fazla oyalanmadım. Gözüme kestirdiğim ilk alışveriş mağazasına dalıp ucuz bir pamuklu kotla siyah bir tişört alarak biraz önceki çocuklardan çaldığım parayla ödemesini yaptım ve ikinci olarak da karşıdaki makyaj yerine uğradım.

Toplamda beş dakikayı aşmayan alışverişimin ardından bu sefer yönümü tuvaletlerin bulunduğu dar koridora çevirdim. Normal bir genç olarak tuvalette giyinebilirdim fakat iyi korunan bir polis merkezinden beraberinde birkaç polis memurunu da yaralayarak kaçan bir gençsen bu elbette ki biraz sıkardı. Bu sebeple sağdaki W.C. yazan tabelayı es geçip koridorun sonunda yer alan A.P.O. (Authorities Personality Only / Yetkili Personel Harici giremez.) yazılı demir kapıdan içeri girdim.

Kapıdan girdiğimde içeride kimsenin olmaması içimi rahatlatmıştı. Bununla beraber ilk arkamdaki kapıyı kapatıp koluna köşede duran bir sandalyeyi dayadım. Ardından işime rahatça devam edebilmek amacıyla başımdaki şapkayı çıkarıp köşeye monte edilmiş güvenlik kamerasının üzerine fırlattım.

Kamerayla işimin bitmesinin ardından ufak boy aynasının karşısında üzerimi soyundum ve alttan kotu giyip aynada kendime bakındım. Belki birkaç küçük kreasyon işime yarayabilirdi...

Fazla aranmama gerek kalmadan orta boy bir koli faltaşasını kavrayıp aynanın karşısına geçtim. Kreasyon işte böyle olur. Faltaşayla kotun üzerinde kalçamdan başlayıp dizime kadar süren paralel kesikler atıp diğer dizimin üstünü de 'x' şeklinde parçaladım ve aynada aşırı paçavra görünen kendimi izledim. Hadi biraz daha...

Sırada takımımın üst parçası geliyordu. Siyah tişörtümü yere serip üzerine aldığım boya kalemiyle alelade bir kurukafa çiziktirip bunun da kollarını dikiş yerlerine yakın keserek üzerime geçirdim. Şimdi sıra son basamaktaydı.

Yerdeki çıkardığım tişörtü saçlarım açıkta kalacak şekilde yüzüme dolayıp alışveriş çantamdan, kız bölümünden aldığım kızıl saç spreyini kavrayarak başıma boşalttım.

Boyalı saçlarıma acıyacak halde değildim, zira sabahki görevimde de saçlarım sarıya boyanmıştı nasılsa. Tek korkum bu gidişle çıkacak olan rengin turuncu olmasından yanaydı.

Korkumu yersiz bırakan sprey kıpkızıl olan saçımda kururken gözlerimdeki mavi lensleri çıkarıp cebime tıkıştırdım ve çantadan aldığım göz kalemiyle gözlerimin etrafını kalın bir çizgiyle çevreledim. Tanrım!

Sıradaki kokusuyla midemi bulandıran siyah rujdaydı. Fakat seçim şansım yoktu. Ruju alıp beceriksizce dudaklarımı boyadım.

*
İşim bittiğinde etrafa saçtığım her şeyi boşalan alışveriş çantalarına tıkıştırırken yere düşen ufak cd dikkatimi çekti. Bugün çaldığım belge işte bu cd idi. Başımı sallayıp cd'yi elime alarak inceledim. Başımı belaya sokmuş gibi görünen fakat aslında özgürlüğümü elime veren görevin meyvesi. Evet, şu anda yaptığım şey yalnızca polislerden kaçmak değildi. Bunun yanı sıra Security'den de kurtulmak içindi. Bu ani kararımın sebebi sadece başımın sıkışık olduğu anda beni yalnız bırakmalarıyla alakalı değildi. Artık onlar için hiç birşey yapmak istemediğimdendi.

Cd'yi elimde çevirip inceledim. Aslında cd birkaç dosya kağıdıyla beraberdi fakat suya atladıktan sonra kağıtları kaybetmiş, cd'yi ise cebime anca atabilmiştim. Security'nin bu kadar çok istediği bu cd'nin içeriğinin ise içimi kemirdiği bir gerçekti. Zaten onu yanımda taşımamın sebeplerinden biri de buydu ya!

Bakışlarımı yeniden odanın içerisinde dolaştırıp arka kapının yanındaki ürün bilgisayarında karar kıldım.

**
Arkamdaki kapıya kaçamak bir bakış atıp elimdeki cd'yi açılan sürücüye yerleştirdim. Şu ana kadar her şey iyiydi fakat birinin gelmesi ihtimaline karşın oldukça hızlı ve tetikteydim.

Bilgisayar diski okurken sabırsızca bekledim. Nihayet ekrana uyarı geldiğinde sanki saatlerdir bilgisayarın başındaymış gibi bir hisle simgeye basıp cd'yi açtım.

**
Name - ANNA
Surname - DEREVKO

Karşıma çıkan ilk sayfa, yarısını kaplayan sarışın bir kız resminin altına yazılı olan isim ve soyisimdi. Anna Derevko...

Aşırı güzel olan kızın resmine ait sayfayı geçip açıklamaların olacağını düşündüğüm ikinci sayfaya geldim. Fakat sayfa detayıyla belirtilmiş bir yer adresinden başka yazı içermiyordu. Artan merakımla sayfayı ilerletmeye çalıştım fakat böyle yapınca yeniden resmin olduğu bölüme geri döndüm. Yani dosya yalnızca bir kızın ismi ve adresiyle mi ilgiliydi?

Hayal kırıklığı içinde cd'yi geri çıkarıp cebime attım ve yerdeki poşeti kapıp kapıya yöneldim. Görünen o ki kız CIA tanık koruma programına alınmıştı ve Security'nin amacı da işte o kızın yerini saptamaktı. Cd bende olduğu sürece böyle bir şansları olmayacaktı tabii. Yani kız güvendeydi.

Kapıya koşup, arkasındaki sandalyeyi çekerek onu sertçe açmamla beraber karşımda dikilen görevliyi fark etmem bir oldu.

Beni baştan aşağı süzen adam iğneleyici çıkan sesiyle homurdandı.

-"Kapıda yazanı görmüyor musun soytarı?"

Beyaz pudrayla kapladığıma şükrettiğim yüzüm sinirden kıpkırmızı olurken bunu gizlemeye özen gösterip kapıdaki yazıyı işaret ettim. "İblisin adına, sadece işemek için bir yer arıyordum. Fakat görüyorsun ki tutturamamışım."

Satanistimsi bir gülüşle adamın yanından sıyrılıp savruk adımlarla Shopping Center'ın çıkışına yöneldim.

İşte özgürlüğüm buradan itibaren başlıyordu. Bulduğum bir bankadan acil para çekecek ve Sylvia farkına bile varmadan uçağa atlayıp gidecektim. Herşey öyle güzel olacaktı ki, ilk olarak Irlanda'da birkaç ay geçirir ve ardından Türkiye'ye geri dönerdim belki.

Önümdeki otomatik camlı kapı açılıp yüzüme serin hava çarpınca gülümsedim. Artık özgürdüm.

Merdivenleri bu düşünceyle inip, ardından karşıya geçmek amacıyla kaldırımın kenarına geldim. Kırmızı ışık yandığında geçmek için ileri atıldım fakat tam önümde duran filtre camlı siyah bir minibüs yolumu kesti. Kapısı açıldığındaysa içeriden uzanan Samara'nın kolu beni içeri çekti.

-"İşte, nihayet seni bulabildik Gabby."

SAF KATLİAMWhere stories live. Discover now