→Soulness←

171 25 5
                                    

Soğuk gece havasında ay ışığına ek olarak yaktığım el fenerimi ağaçlar arasında dolaştırdım. Karşıma çıkacak bir vahşi hayvana karşın belime taktığım silahıma ilaveten elimdeki kürekle kalın bir çam ağacına varınca küreği bastığım yumuşak toprağa sapladım. Bir yandan çok geç kalmamış olmam için tanrıya dua ederken diğer yandan elimdeki kürekle toprağı kazımaya başladım.

Ara sıra başımdan aşağı dökülen, saçlarımın arasına karışıp tişörtümün altına giren ve terimle ıslanıp çamurlaşan toprak kütlelerini küreğin ucu bir tahtaya çarpıp tok bir ses çıkarıncaya kadar savurmaya devam ettim. Ortaya çıkan tabut kapağının üstündeki kalanları da ellerimle temizledikten sonra yoğun toprak kokusunun hakim olduğu serin havayı ciğerlerimi yakarcasına içime çekip geri vererek ayağımın altındaki kapağı kavrayıp var gücümle kaldırdım.

Açılan tabut kapağıyla beraber beyaz suratı ile içinde ölü gibi uzanan Evelyn'i kucaklayıp çukurdan çıkardım. Bunu yaparken hala ölmüş olmaması için dua ediyordum.

Islak orman toprağına vücudunu bıraktığımda sinirlerim bir gitar teli kadar gergindi. Yarasını kontrol ettim. Kanaması çoktan durmuştu. Titremesine engel olamadığım elimi cebime atarak on milimlik kalsiyum bazlı panzehirle dolu şırıngayı sağ kol damarına temkinlice enjekte ettim. Havanın buz gibi soğuk olmasına rağmen alnımdan iri ter damlaları süzülüp burnumu gıdıklayarak tişörtümün içinde kaybolurken diğer bir şırıngayı da çıkarıp diğer avucumda döndürdüm. Adrenalin, eğer sodyum morfat işe yaramazsa baş vurmam gereken ikinci bir yoldu. Bir elimde adrenalin şırıngasıyla beraber diğer elimin üç parmağı da kontrol amaçlı sağ bilek içindeyken geçen birkaç dakikanın ardından derin soluğuyla beraber Evy'nin nabzı da parmaklarımın altında canlandı. Artık adrenaline ihtiyacım kalmamıştı.

Nefes alışı yavaş yavaş hızlanırken şırıngayı cebime atıp onu kucaklayarak koşar adımlarla üç yüz metre ilerideki asfalta park ettiğim aracıma doğru yola koyuldum. Yolda bir ara durup kulağımı göğsüne dayayınca kalp ritminin iyice arttığını farkettiğim anda tam anlamıyla koşmaya başladım. Bu hiç de iyiye işaret değildi. Kalp ritminin hızlanması yani. Bu şekilde giderse ikinci ve doğal bir kalp krizi geçirebilirdi. Ve bunun gördüğüm temel tıp derslerini aşacağı da aşikardı. (This job will able to beyond my power.)

*
Arabaya vardığımda onu direkt arkaya yatırıp ön koltuğa geçerek gaza bastım. Bu tam anlamıyla zamanla yarış gibi bir şeydi. Aslında böyle olacağını tahmin etmek te benim görevimdi fakat gel gör ki bu olasılığa karşılık kuş kafam yüzünden yanımda sakinleştirici iğne getirmeyi unutmuştum.

Asfalt yol boyunca son sürat sürdüm. Fakat ana yola vardığımda hızımı yavaşlattım. Her ne olursa olsun burası Amerika'ydı ve saat gecenin biri olsa bile trafik ışıklarına takılı, kayıt alan gizli kameralar vardı. Ve polisle başımın belaya girmesiyse isteyebileceğim en son şeydi.

Yol boyunca süren gerginliğim karargahımın bulunduğu binaya gelene kadar hat safhadaydı fakat binanın önüne geldiğimde bu gerginliğin yerini zamanla yarış aldı. Evelyn'i kucaklayıp tam hız binanın içine daldığımda dualarımdan asansörün zemin katta olması en başı çekiyordu.

Şansa bakın ki dileğim tuttu da. Giriş katında duran asansöre dalıp kat düğmesini basılı tutarak asansör durana kadar sabırsızca bekledim. Asansör durup kapı açıldığında koşarak merdivenlere yöneldim. Karargah olarak tuttuğum yer binanın çatı katıydı. Fakat çatı katı asansörün hizmet alanının dışında kalıyordu. Merdivenlerin ilk yarısını tırmanıp meşe kapıyı anahtarla açtıktan sonra ikinci yarısını da tırmanıp karargahın ana kapısına vardım.

İçeri girdiğimde dosdoğru dün aldığım yatağa koşup Evelyn'i oraya yatırdım. Ardından hiç durmaksızın ilk yardım köşemi karıştırarak oradan içi sakinleştiriciyle dolu tüplerden birini kapıp şırıngaya dolduramamın ardından Evy'e enjekte ettim.

SAF KATLİAMWhere stories live. Discover now