→#An Ordinary Day←

908 51 38
                                    

Elimdeki silme bezini bıkkınlıkla camdan aşağı fırlatıp kendimi bir saat önce nakliye kamyonuyla gelmiş koltuğumun üstüne bıraktım. Sabah boyadığım silik sarı rengindeki duvarlarla evim adeta bir değişim geçirmişti. Tanrıya şükür evim çatı katımsıydı fakat yeni gelen eşyalarım yeni ve rahatlardı. Pek bir şeyim yoktu tabii. İki kişilik geniş bir yatak, -ki yatağı özel olarak seçtiklerinden adım gibi eminim- oturma odamda yer alan bir köşe koltuğu, bir yemek masası, yatak odam için ayrıca bir çalışma masası ve güzelinden bir lap top. Eklenti olarak ta birkaç kitap ve tablo.

Tablolar haricinde her şeyi yerli yerince yerleştirmiş, tablolar asılacak olduğundan duvara kuruması için biraz daha müddet verip elime bez alarak taşımacıların yerde bıraktıkları ayak izlerini silmeye başlamıştım. Emir Sylvia'dandı ve oldukça açıktı. 'Evini her zaman temiz tut.'

Fakat ikinci defa sildiğimden dolayı bir anlık hırsla o bezi camdan aşağı yollayıvermiştim işte.

Zaten dışarıda yağan şiddetli yağmurdan dolayı tepeden düşen bir bez parçası farkedilmezdi bile. Yağmur yağarken göğü izleyen bir manyağa denk gelirse o başka.

*
Koltuğumda yayılmış yorgunluğumun kararan akşam havası ve sessizlikle beraber uykumu çağırmasına izin verdiğimde çalan kapı sesiyle bu hayalim suya yuvarlandı. 'Muhtemelen odur şudur' tahminlerinin saçmalıklarıyla zihnimi köreltmesine izin vermeden oturma odasından çıkıp mutfağa dalarak ufak bir meyve bıçağını kol yenime sakladım. Tekrar salona geri döndüğümde kapı ikinci kez vurulmuştu bile.

*
-"Sen her zaman silme bezlerini camdan yolun ortasına mı fırlatırsın genç adam?"

Göğüs hizama varan boyuyla kapımın önünde dikilmiş şişman bir kadın ateş saçan gözleriyle elindeki bez parçasını ayağımın önüne fırlatınca kendimi gülmemek için zorladım.

-"Bakın bayan, amacım böyle bir şey değildi tabii. Yani bez elimden düştü ve ben yeni kiracıyım. Anlayacağınız_"

Kadın tombul parmağını kaldırıp beni susturdu. "Bunlar beni ilgilendirmez. Şimdilik hata gördüğümden birşey demiyorum. Fakat eğer bir daha tekrarlanırsa polisleri kapında bulursun bilmiş ol."

Yumruk yaptığım elimi arkama saklayıp kadının paytak yürüyüşüyle asansöre binmesini izledim. Harika, bir yağmurlu günde havayı izleyerek gezen nazik komşu figürüm eksikti zaten!

Başımı içeri çekip kapıyı kapatacakken karşıdaki dairenin kapısı açıldı ve 1.80 boylarında genç bir erkek evden dışarı çıktı. Dün Anna Derevko'yu gördüğüm kapıdan şimdi bir erkeği çıkarken yakalamamın manasını anlamam fazla uzun sürmedi tabii. Zaten adam kapıdan çıktığında arkasından da Anna koşup adamın beline sarılmış ve adam da gözümün önünde dudaklarını Anna'nın boynuna gömüp kızı sıkıca sarmalamıştı.

Devam eden merasime daha fazla seyirci kalmayıp kapıyı sertçe çarparak oturma odasına geri döndüm.

Sinirliydim. Nedenini bildiğim halde bir çözüm bulamadığım her zamanki gibi gergindim de. Sinirim bir yandan hayatımın hatası Security'e idi. Neden bir kızı etkilemek için benden çok daha iyi durumda olan Max'i değilde beni seçmişlerdi ki? Diğer bir yandan da kaderime kızıyordum. Bu nasıl birşeydi de daha ilk görevimden bu kadar aksiliğin merkezi haline gelebilmiştim?

Koltuktan fırlayıp kapüşonlumu kaparak evden ayrıldım. Rahaylamalıydım. Başka insanlar için rahatlamak alışveriş yapıp, gezip tozmaktı fakat benim rahatlama anlayışım Security'de kazandığım haliyle kum torbası yumruklamak, deli gibi terleyip ardından sıcak bir küvette yarım saat uyuşmaktı.

**
Spor salonunu terk ettiğimde saat gecenin on birini vurmuştu. Etrafta biraz dolanıp arandıktan sonra nihayet açık bir market bulabildim. Fazla abartıya kaçmadan atıştırmalık iki büyükboy gofret ve yanına da bir litre çikolatalı süt alıp, yine telefonumun Cps'i yardımıyla eve geri kalan yolu koşarak tamamladım.

Yağmur durmuştu, fakat soğuk halen hükmünü sürdürüyordu. Bu sebeple antremanlı vücudumun soğumaması için aceleyle asansöre binip kat düğmeme bastım.

Bulunduğum kata vardığımda yine aynı tempoyla evimin kapısını açıp içeri daldım.

*
Eski alışkanlıklarımı suya düşüren küvetsiz banyoda sıcak suyu açıp başımdan aşağı tüm vücuduma yayılmasına yarım saat boyunca müsade. Güzel bir küvet kadar olmasa bile yine de etkili olduğunu söyleyebilirdim. İşimi bitirince yatak odama gidip üzerime bir eşofman altı geçirerek marketten aldığım poşetle beraber kendimi yatağımın üstüne bıraktım. Hayat buna denmezdi de neye denirdi ki?

**
Gün doğduğunda çalan kapı ziliyle gözlerimi araladım. Başımı camdan yöne çevirdiğimde güneşin çoktan doğmuş olduğunu fark etsem bile yerimden kalkmakta yine de zorlandım. Dünkü antreman nedeniyle vücudumdaki her bir kasım ağrıyordu fakat bu ağrı şikayet edeceğim türden değildi.

Kapının tekrar çalınışıyla üzerime dolaptan bir tişört geçirip kapıya koştum. Tam manasıyla koştum. Ve tabii yine arka cebime soktuğum bıçağımla kapıyı açtım.

*
Kapıyı açtığımda karşımda dikilen iki adamı görmemle birlikte elim istemsizce cebime sakladığım bıçağa davrandı.

-"Oliver Bishop?"

Adamlardan uzun boylu olanı takma adımı seslendiğinde elimi bıçağımdan çekip yanıtladım.

-"Evet benim."

Adam parmağıyla arkamı işaret edip devam etti. "Mutfak ve banyo tadilatınız için geldik."

Anlamamış gibi tek kaşımı kaldırınca adam yanındakiyle bakışıp tekrar bana döndü. "Bugün gelmemiz istenmişti. Yani_"

Durumu biraz geçte olsa kavrayabildim. Ardından adamın sözünü kesip bahanemi sıraladım. "Tabii ki. Haberim var. Ben sadece... dün oldukça yoğun bir gündü. Yani sadece bir an çıkaramadım."

Kenara çekilip adamlara içeriye girmeleri için yol verdim. Onlar ölçüleri almak için eski mutfağıma girerlerken ben de adam gibi birşey giymek için odama gittim. Özellikle kollarımdaki geçici dövmeleri sergilemesi için siyah bir sıfırkol seçmiştim. Bir ajan olduğumdan dolayı dövme yaptırmam yasaktı. Ben de dövmelere heves birisi değildim zaten fakat şimdi bakınca gerçekten de güzel birşey olduklarını kabul edebilirdim.

Odadan çıkacakken masanın üzerindeki normal telefonumun mesaj sesiyle durup geri dönerek telefonu elime aldım. Bana iki tür mesaj gelme olasılığı vardı. Ya boş operatör mesajları, ya da suikastçı geçmişimden birisinin mesajı.

Gelen mesaja baktığımda ikinci şıkkın doğru çıktığını gördüm. 'Bir saate Bob's Café'nin önünde ol. Not: En ve tek yakın arkadaşın.'

Bob's Café'nin yerini biliyordum. Buradan neredeyse iki mil çeken şehir merkezinden uzakta bir mekandı. Fakat Amanda'nın beni oraya neden çağırdığına dair hiçbir fikrim yoktu. Sadece özlediği için buluşma ayarlayacak kadar boş bir kız değildi o.

Telefonu cebime atıp odadan çıktım. Café'ye gidecektim. Hem de hemen şimdi. Evde kırılan duvarların sesini çekmek gibi bir niyetim de yoktu zaten.

SAF KATLİAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin