21. Bölüm

172 71 180
                                    

21. Bölüm: "Sonu olmayan yol"

"Bazen her şeyin gereksiz olduğunu anlıyorum. Her şeyi hayatımdan siliyorum. Geriye bir tek sen kalıyorsun. Ve o an her şeyim sen oluyorsun. Tıpkı şu anda da olduğu gibi."

Kalbi kırık bir kıza sevgiyi öğretmek zor derler

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kalbi kırık bir kıza sevgiyi öğretmek zor derler. Korkar, tekrar aynı şeyleri yaşayacağım diye sevgiden de kaçar, aşktan da, mutluluktan da. Çünkü onu gerçekten seven birisi olmamıştır hayatında. Hep yalanlarla, sahte insanların sahte gülücükleriyle yaşamlarından çalınmıştır saniye saniye. Kalbi kırık her kız biraz asabi olur haliyle. O aslında bağıra bağıra söylemek istediği şeyleri, dolaylı yoldan iğneli bir şekilde söyler. Kalbinin acıdığını kimseler görmez, göremezler. O yalnızca yatağına döker acısını. Göz yaşı olarak birer damla halinde düşüverir tek tek yastığına. Yada çok şanslıysa birisinin omuzuna. Bu onun kan kaybıdır aslında. Bu bizim kan kaybımız aslında... Her geçen gün kan kaybediyor büyük bir çaresizlikle sonumuzu bekliyoruz. Çünkü sonumuzu beklemekten başka çaremiz yok. Göremiyoruz önümüzdeki aydınlığı, sürekli karanlıklarla çevriliyoruz. Aslında... Aslında o kadar bariz ki o aydınlık. O kadar güzel ki... Ama bizi körelten bu negatif duygular bitmiyor. Aksine sürekli olarak karşına çıkıyor. Çıkacakta. Çıkmaya devam edecek. Ediyor da.

Ve artık kimse kalabalık içinde "herkes beni fark etsin!" diye bağırmıyor. Sessizce yok olmayı tercih ediyor. Ne kadar umutsuz! Kimsesi olmayan kimseler, susuyor ve buna "yalnızlık" deniliyor. Sen, ben, biz... "Yalnızlık" adı altında yalnız kalan herkes... Mutsuzluğunu kimseyle paylaşamayan, gerçekten konuşmak için birilerine ihtiyaç duyan herkes... Biz birlikte yalnız kalabiliriz... Kimse o kadar yalnız değil... Kimse sandığı kadar yalnız değil... Eğilip baktığın o telefondan, kitabından, tabletinden bilgisayarından... Kafanı kaldırman, ve hislerinin izinden gitmen yeterli. Bağırman çağırman yeterli. Konuşman... Yeterli. Ağlaman yeterli. Sarılman yeterli... Sadece başını kaldırıp bakman gerekiyor... Bu karanlık taraftan aydınlığa çıkman için bir çağrı... Aydınlık tam karşında. Parıl parıl parlıyor. Seni çağırıyor. Bir adım at, daha sonra bir adım daha... Bi el göreceksin... Tutun o ele. Sıkıca hiç bırakmadan tutun. O el sana yardım edecek. Seni karanlıktan kurtaracak...

"Miray... Sen iyi misin?" Dedi. Kafamı göğsünden yavaşça çıkarıp gözlerimi ona diktim. Az önce söyledikleri çok ağır şeylerdi. Kalbime, ucunda ateş olan bir ok gibi saplanan sözleri ruhumu da acıtmıştı. Meriç'i üzmeye dayanamazken bir de kendi üzüntüm üstüne ekleniyordu ve ben deli gibi çırpınıyordum. Sanki okyanusta tek başıma kurtulmaya çalışıyordum. Meriç yüzünde en masum ifadesiyle bana bakarken sıkıntıyla derin bir nefes alıp kafamı salladım.

"Evet... Şey, soğan gözümü yaktı da..." Sertçe burnumu çekip dolu gözlerle Meriç'e bakmaya devam ettim. Gerçekten... O kadar çok acıyordu ki kalbim... Ağlamamak için kendimi zor tutuğum anda elimle yüzüme serinlik vermesi için yelledim ve gözlerimi tavana sabitledim. Daha sonra yüzümde hissettiğim nefesle gözlerimi Meriç'e sabitledim. Gözlerim... Yanmasın diye... Üflüyordu.

LACİVERTWhere stories live. Discover now