26.Bölüm

59.7K 2.8K 612
                                    

Merhaba. Bir günde iki bölüm ^^ Yey. Kutay'lı geceler.

Hayatınıza aniden giren birinin önce güvenli olmadığını düşünürsünüz. Ona güvenmez, ciddiye almazsınız. Belki de kalbiniz onu ciddiye almamanız gerektiğini söylüyordur. İşte tam o an, o kişiye karşı olan güveniniz yavaş yavaş yol almaya başlar. Fakat bu güvenin sonu belli değildir. Mutlu ya da kötü. Acı veya tatlı. Kutay'la bizim sonumuz neydi bilmiyordum fakat şuan güven yolunda bir engeldeydik. Engeli atlamamız için el ele tutuşup bir olmamız gerekiyordu. Güven yolunda ilerleyebilmemiz için önce kendi aramızdaki güven itamamlamalıydık. Aslında Kutay'a olan güvenim tamdı. Kutay'ın elinde bir silah olsa, onun karşısında gözlerim kapalı durabilirdim. Çünkü beni vurmayacağını bilirdim. Sonuçta hangimiz görmüşüzdür ki, prensin pamuk prensesi kılıcıyla öldürdüğünü ? Ya da diğer masaldaki prensin, Külkedisi'nin ayakkabısının içine Külkedisine zarar verecek şeyler koyduğunu gördük mü hiç ?

Kutay'ın sorularıma cevap vermesini istiyordum fakat vermiyordu. Kapüşonunu kalkanı yapıp, gidiyordu. Ama yinede romantikliği bulunduğu konumdan ayrılmamıştı. Tartışmış olsakta yinede aramızdaki bağ çok hasar görmemişti. Şahsen zarar görmesini kendi adıma pek de istemiyordum. Ya da Kutay'ın davranışları düşüncelerimin üstüne bir katman gibi yerleşerek beni inandığım gerçekten uzaklaştırıyordu.

Normalde bu tür şeyleri bir felsefeci kafasıyla düşünmeye çalışmayan ben, nedense birden kendimi bu şekilde bulmuştum. Uyanalı uzun zaman olmuştu ve ben yatağımda uzanmış, bunları düşünüyordum. Annem, savcı arkadaşında kalacağı için akşam eve gelmemişti ve haliyle sabah olduğunda beni uyandıramamıştı. Muhtemelen okula geç kalmıştım. Normalde endişelenmem gerekirdi fakat şuan sanki düşüncelerim donmuştu. Seri bir şekilde giysi dolabıma doğru ilerleyerek, camdan ılık görünen havaya uyabilecek bir şeyler aldım. Beyaz pantolon, üzerinde ağacın arkasına saklanmış bir kız olan t-shirt, kot ceket ve altına spor ayakkabılarımı giyerek odamdan çıktım. Kahvaltı etmek istemiyordum. Genelde yemek yedikten kısa bir süre sonra Kutay mesaj atardı. Ve midemde kelebekler uçmak için yer bulamazdı. Bende bunun için yemek yemek istemiyordum. Kutay'ın sözlerine tüm kalbim ve midemdeki kelebeklerle hayran olmak istiyordum. Kelebekleri üzmemek için evden hızlıca çıkıp, üzerinde kan lekesi bulunan kaldırımda yürümeye başladım. Kan lekesinin nasıl oluştuğunu merak edip, kalbimin kapısını çalan korkuyu kovarken, ileride kaldırıma oturmuş bir erkek çocuğu gördüm. Yanına yaklaştığımda benden ürktüğünü belirterek, yaralı dizine rağmen yana kaydı. Ben yaklaştıkça yana kayıyordu ve sonunda boşluğa gelip çimenin üstüne düşünce minik ağzından istemsiz olarak bir "Ah !" sesi çıktı.

"Korkmana gerek yok." deyip gülümsedim ve elimi ona doğru uzattım. Fakat tutmadı. Onun yerine kafasını başka bir yöne çevirerek bağırmaya başladı.

"Doğa abla bu kız beni düşürdü !" Ne diyordu bu tatlı ama içine şeytan kaçmış çocuk ? Ve Doğa'yı nereden tanıyordu ?

Kısa bir süre sonra Doğa'yı karşımda görünce ne yapacağımı bilemedim. Uzun süredir konuşmuyorduk. Haktan beni öptüğünden beri. O gün gerizekalı Haktan dudaklarımdan çekildikten sonra, sinir ile harmanlanmış üzüntü duygusunu belirten gözyaşları akan Doğa, "Allah belanızı versin !" diyerek yanımızdan ayrılmıştı. Ben çok kötüydüm ama Haktan karşıma geçmiş gülüyordu. Şerefsiz ! Bende Haktan'a benim için okkalı kategorisine giren bir tokat atıp eve dönmek yerine, sahilin en uç noktasındaki kayalıklarda gözyaşı dökmüştüm. En yakınarkadaşım benden uzaklaşmıştı. Hemde Haktan yüzünden. Ben olayı zihnimden geçirirken, Doğa yerde oturan çocuğa yaklaşıp bir şeyler fısıldadıktan sonra, çocuk ayağa kalkarak seke seke Doğaların evine girdi. Sadece Doğa ile ben kalmıştık.

Blackened|SimsiyahOnde as histórias ganham vida. Descobre agora