28. Bölüm

42.8K 2.7K 1K
                                    

Haktan ağzı açık bir şekilde bana bakıyordu. Ne yapacağını şaşırmış gibi görünüyordu. Birkaç kez bir şey söyleyecek gibi olmuştu. Ama ardından kaşlarını kaldırdı ve kollarımı Kutay'a uzattı. "Kurtay'ımız da gelmiş. Ay, pardon, Kutay. Buyur ağabeyciğim, emaneti teslim edeyim."

Kutay su yeşili gözlerini, Haktan'ınkilere dikmişti. Her an gülebilirmiş gibi gözüküyordu. Fakat birden ciddileşti. Ardından Haktan'ı omuzlarından iktirdi. "Bir daha ona böyle aptal şeyler söyleme. Sana geri dönmeyecek. Onu üzemezsin. Onu kimse üzemez tamam mı? O üzülmemeli!" Git gide daha sert iktiriyordu ve her seferinde sesini yükseltiyordu.

Haktan sesli bir şekilde yutkunduktan sonra bana doğru döndü, "Kork bu çocuktan. Vallaha öcü gibi. Her yerden çıkıyor. Tövbe, tövbe... Korkmaya başlıyorum. Hoş, biz aynı yataktayken de görmüştür bizi, aynı yatakta-" Haktan'ın sözünün kesilmesinin nedeni, Kutay tarafından yediği yumruk olmuştu. Su yeşili gözler bir yanar dağ olsaydı çoktan patlamışlardı. Haktan'ı öldürmek istercesine yumrukluyordu.

Haktan'ın suratının bir kısmı kanıyordu. Bir sürü insan toplanmıştı. Güvenlikler bu tarafa doğru koşuyorlardı. Ardından biri Kutay'ın kolundan tuttu ve çekiştirmeye başladı. Kutay'ın gözlerindeki ifade nefretten çok hüzüne dönüşmüştü. Güvenlikler Kutay'ı dışarıya attıklarından sonra, derin bir sessizlik oldu. Batuhan hemen yanımızda belirdi. Sağ kolumu sıkıca kavradı.

"Gece, sen iyi misin?" Kafamı olumlu anlamda sallayınca, derin bir iç geçirdi. "Bu çocuk git gide manyıyor. Yaptığı şeye baksana," eli ile yerde yatan Haktan'ı gösteriyordu.

"O manyak değil," dedim ifadesiz bir şekilde. Batuhan kafasını sallıyordu. "Evet ama olacak."

"H-" sözümü kesen şey, Haktan'ın kahkasıydı. "Gece," dedi dudağının kenarındaki kanı silerken. Yerde çok rahat görünüyordu. "Buradan elbisenin altını görebiliyorum."

Tabanlarımı yere birkaç kez vurduktan sonra, çıkışa yöneldim.

Kapıyı açtığımda, kapının girişindeki merdivenin üstünde oturan Kutay'ı farketmiştim. Çok sessizdi. Gecenin karanlığını izliyor gibiydi. Hızlı adımlarla yanına gittim, ve oturdum.

Su yeşili gözleri dolmuştu. Siniri geçmiş, yerini hüzüne bırakmıştı. Düşüncelere, umutsuzluklara. Benim geldiğimi farkedince, bana doğru döndü. Hafifçe gülümsemeye çalıştı. Ardından söze girdi.

"Haktan çok şanslı," dedi sahte bir gülümsemeyle. Ardından gülümsemesi kayboldu. "Benimle sevgili olduğu için mi?" dedim fısıldarcasına. Kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Kaç kez elini tuttun, kaç kez göğsünün üstünde uyudun kim bilir. Kaç kere ona 'seni seviyorum' dedin, ne kadar baktın gözlerine kim bilir... Belki de hayatına hiç girmemeliydim. Sadece izlemeliydim seni. Birkaç kez görüp gitmeliydim. Senin için sadece bir gölgeden ibaret kalmalıydım."

"Hayır," dedim gözlerinin içine bakarak. "Sen olmasaydın şu an burada olamazdım. Ölmüş olurdum. Ölmüş! Onu bunu geçtim. Kutay! Sen bana gerçek aşkın ne demek olduğunu öğrettin," Baş parmağım ile kafamı gösterdim, "Aşkın burayla değil," ardından kalbimi gösterdim, "burayla olduğunu öğrettin."

Gözlerini kaçırmıştı. Haktan'ı yumrukladığı için, eli kanıyordu. Sakin bir şekilde kanayan elini tuttum. "Elin iyi mi?" Hafifçe gülümsedi. "Dokunduğun her yerde alev çıkacak gibi oluyor."

"Şapşal," dedim sırıtırken. Ardından sıkıca sarıldım. İlk önce afallamıştı, ama hemen karşılık verdi. Kollarını sıkıca belime sardı. Kutay'ın küçük bir gözyaşı, omzumun üstüne düştü.

Blackened|SimsiyahWhere stories live. Discover now