29.Bölüm

49.4K 2.7K 427
                                    

Biraz gecikti kusura bakmayın. Hepinizi çok seviyoruz. Bu arada facebook grubumuza gelebilirsiniz. Biz yazarlar ve Blackistlerle sohbet ediyoruz, fotoğraflar paylaşıyoruz. Neyse. Reklamlar sona erdi sjsj İyi okumalar, mutlu yeni bölüm ^_^ Multideki şarkıyı mutlaka dinleyin derim.

Kutay ile çıktığımız yemeğin ardından pek de bir şey değişmedi. Değişse bile, hala Kutay'ın şarabını yudumlayış biçimini aklımdan çıkaramadığım için ben farkında olamadım.

Normal bir insan, bir insanın bir davranışını aklından çıkartamıyorsa, aşık olduğu kanısına varırdı. Ama ben varamıyordum o kanıya işte. Kanı, bir ödül olarak karşımda duruyordu ama ben koşamıyordum. Uzaktan ona bakıp gülümsüyordum. Donmuştum. Derslerim, duygularım, vücudum.. Hepsi mecazi ya da gerçek soğukluktandı aslında. Soğuktum, soğuktu. Ben soğuktum, insanlarda soğuktu.

Kutay soğuk değildi ama. Bir kere gözlerine bakınca içiniz sanki çorba içmişsiniz gibi ısınırdı. Bazen "Acaba anne-babası hangi formülü uygulamış ?" diye düşüncelere dalıp, anında çıktığınızda olurdu. Ama Kutay ile evlenen bir kadın, çocuğu kahverengi gözlü doğarsa intihar edebilirdi. O su yeşili gözler varken, o gen orada duruyorken.. Kalkmış kahverengi göz genini almış diyebilirdi o kadın. Peki o kadın kimdi ? O şans-. İnsanın kendi iç sesinin sözünü kesmesi de bir başka oluyordu. Ben daha demin şanslı mı demiştim ? Sanırım kalbim Kutay'ın üstüne atlamışken, beynim hasret ya da tiksinmeyle bizi uzaktan izliyordu.

Yemekten sonra, Kutay beni eve bırakmıştı. Bende geceliğimi giydikten sonra hemen yatmıştım. Çünkü iyi uyuyup, mutlu yarınlara uyanmak istiyordum.
Sabah olduğunda ise, haftasonunun verdiği rahatlık ile annemle alışverişe çıkmış, alışveriş dönüşünde ise kendime yeni kitaplar almıştım. Aldığım kitaplardan bir taneside "Şahane Hatalar" idi. Kitap çok güzeldi. Hayatınızı bir hamurmuş gibi düşünüyordu ve onu bükerek şekil veriyor, onun sonunu belirliyordu. Ben tabii ki kitapta yazanları umursamamıştım hatta kendi hayatımın sonunu yazmayı bile düşünmüştüm ama sonra vazgeçmiştim.

Güneşli bir sabaha uyananmamla birlikte, içimde farklı bir şeyler hareket etti. Hiç böyle olmuyordu ama sanırım bu hareket, dün gece yediğim pudingten kaynaklanıyordu. Üstümü giymeden, mavi pijamalarımla aşağı indiğimde, Doğa'yı bizim koltukta, annemin "Ceza Hukuku" kitabını okurken buldum. Onu okumasına şaşırmıştım açıkçası. Hem ağırdı, hem yazıları inceydi hemde insanın aklını zorluyordu. Beni görünce,

"Günaydın canım." deyip, kafasını tekrar kitaba çevirdi. Mutfağa seğirttiğimde, annemi, davası için hazırladığı metni okurken aynı anda ağzına sıkıştırdığı salam, zeytin ve peynirle buldum. Anlaşılan acelesi vardı yine. Yanındaki bir sandalyeye oturduğumda, beni fark etmedi bile.

"Anne, orada mısın ?"deyip elimi gözünün önünde sallayınca, nihayet kendine gelebildi.

"Ah, pardon. Bu dava bugün bitiyor ve ben her şeyi tam yaptığımdan emin olmak istiyorum. Çünkü tam yapmışsam, seninle doya doya vakit geçirebilirim. Ama diğer olasılıkta senin yüzünü bile göremem tatlım. Az sabret olur mu ?" derken gözlerimin içine öyle güzel bakıyordu ki, bende ağzıma bir şeyler tıkıştırıp hemen yukarı çıktım. Meşhur; gömlek, pantolon ve topuz saç kombinimi yapıp aşağı indim. Doğa ortalıkta görünmüyordu. Mutfağa gidip anneme sorduğumda, Doğa'nın evimize sadece kitap okumak için geldiğini anlamış oldum. Yere kapaklanmak üzere olan kaşlarımla evden çıktım ve bir taksiye atladım.

Takside, Kutay'a mesaj atasım geldi ve bu saat için "Günaydın" mesajını makbul gördüm.

"Günaydın su yeşili gözler. Günaydın smokinine kapşon taktırmadığı için beni şaşkına uğratan adam. Günaydın Kurtay. Pardon Kutay. Kutay Dinç."

Blackened|SimsiyahWhere stories live. Discover now