Son kez gözden geçirdiğim kumaşlar ile derin bir nefes almışken artık dinlenebileceğim için seviniyordum . Sabahtan beri hem Kuyaş'ı görememiştim hem de oradan oraya koşturup yeni gelen ürünleri bizzat 3 kere kontrol etmiştim .
Açıkçası Kuyaş'ın davranışları bu sıra canımı sıkıyordu , o bir prensti , biliyorum yükü ağırdı , ben anlamazdım onun dertlerini , ağır geleni ama bana anlatmasını çok istiyordum. Ben elime taş batsa ona koşarken o yıkılan duvarların altında kalsa da bana ses etmiyordu .
Beni sevdiğini biliyordum, onu seviyordum , ama bana güvenmediğini düşünmek canımı yakıyordu.
İri muhafızların yanıma gelmesi ile hemen ayaklandım . Her geldiklerinde mutlaka canım yanıyordu , geri geri kaçmak istesem de yakalarlardı . El mecbur onları dinlemek için önlerinde durdum ;
" Kral sizi çağırıyor."
Kollarımdan tutulur tutulmaz sarayın arka bahçesine doğru sürüklenirken bu sefer anlamadığım bir biçimde ağzım da sıkı sıkıya kapatılmıştı.
Ne kadar çırpınsam da adamlar benim on katımdı , imkanım yoktu ellerinden kurtulmama , hem acaba şimdi ne yapmıştım.
Sarayın hiç görmediğim kadar gözlerden uzak bir yerine geldiğimizde oturan kral anlını sıvazlarken ayağa kalkmış ve onun kalkması ile sertçe ayaklarına düşmüştüm .
Ellerim hemen soyulurken anlamazca ona bakıyordum.
" Kuyaş nerde?"
" Bilmiyorum kralım ."
" Nesin sen ?"
" e - efendim ?"
" Diyorum ki nasıl bir lanetli insansın , cadısın ki benim oğlumun aklına girdin , altına yattın?"
Tıslarcasına söylediği kelimeler ile kan beynime sıçrarken korku içimi sarmıştı. Kralın bildiğini Kuyaş biliyor muydu? Eğer biliyorsa neredeydi ? Bırkmazdı beni , emindim.
" P-prens nerde?"
" SANANE BENİM OĞLUMDAN , SENİN LANET RUHUN BİR DAHA ASLA YANINA YAKLAŞMAYACAK , ASIN "
Muhafızlar kollarımdan ağaca bağladıkları ipe boynumu geçirirken ağlamaktan ve çırpınmaktan başka bir şey yapamıyordum , gerçek anlamda korkarken muhafızların tuttuğu bedenimi bırakmaları ile ellerim istemsizce boğazımı sıkan halata gitti .
Boğazımdan garip sesler çıkarken nefessiz kaldığım her saniye gözlerimin kaydığını hissediyordum . Bu ipin ucunda öleceğimi düşünürken titreyen bedenimin yere çakılması ile ellerim hızlıca ipi atmış , öksürerek boynumu okşuyordum.
" Bırak gitsin Kralım ."
Kraliçenin otoriter sesi kulaklarıma dolarken, elindeki oku yere atmış ve benim kıvranan bedenimin önünde durmuştu. Gözlerindeki bakış suçlayıcı değil , aşağılayıcı ve acıyıcıydı .
" Bırakın gitsin , rezil edin atın meydana, barınamasın , sürünsün ama ölmesin . "
" İçeri gir Ranes ."
" Onu öldürürsen oğlumuza yaptığının cezasını çekmeyecek , onu zehirlediği gibi gün gün acı çekecek ."
" kuyaş onu bulur ?"
" Öldüğünü bilecek , öldü sanacak, vazgeçecek ."
" benden vazgeçmez ."
" Kimsin sen? Cariyesi mi , eşi mi , prenses mi , vazgeçilemez bir taş mısın ? Unutacak , umurmayacak . Sen aç sevil taşlarda yatarken o eşi , kraliçesi ile yataklarında yatacak , olması gereken yerde . "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴘʀᴇɴꜱᴇꜱᴇ ʙxʙ
RandomKocaman şatoda yalnızca basit bir hizmetliydi ama neden prense bir eş seçme balosunda en çok parlayan oydu? ( Düzenlendi) ∆ bxb bir kurgudur ∆ tarihi olaylar içerir ∆ Kurgularımda ikinci bir çift yoktur .