Ö𝔷𝔢𝔩 𝔟ö𝔩ü𝔪 2

3.4K 262 108
                                    

Sapsarı saçları olan kız elindeki elma şekeri ile serginin içinde annesini ararken içindeki telaşa engel olamıyordu. 

Bilinmeyeni aramak küçücük yaşında bile onu en derin köşelere sıkıştırırken gözleri yavaştan doluyor, elma şekeri temiz ve cilalı sergi parkelerine düşmemek için direniyordu. 

Son bir umut arkasını döndüğünde gördüğü beden ile rahatlarken şimdi akan yaşlar mutluluk gözyaşlarıydı. 

Ayyakabıları ile annesine koşup bedenine sarılırken annesi onun aksine hiç telaş yapmamış gibiydi . Önündeki tabloyu dikkatle incelerken gözleri yanında yazan bilgilendirme metnindeydi. 

Kollarını önünde bağladığı elini açıp arkaya , kızının saçlarına koyup okşarken minik beden şu anlık kendi korkusunu kendi içinde atlatmaya karar vermişçesine annesine ses etmiyordu. 

Malum kendini bildi bileli tarihi eserlere ilgisi olan annesi yeni kalıntıların bulunduğu söylenen bu müzeye ilk uçakla gelmişti.

Kızın alışık olduğu şekilde elinde bir defter okuduklarını yazıyor, fotoğraf çekmek yasak değilse arşivlemek için fotoğraf çekiyor, yasaksa da oturup saatlerce o eseri çiziyordu. 

Ardından eve giderler ve annesi gene onları dosyalar ve yazılar yazardı. 

Kız bundan şikayetçi değildi.  Ancak böyle zamanlarda çalışmayan annesi ile zaman geçirebiliyordu. 

Annesinin çalıştığı masanın altına , ayaklarına kıvrılır , saatlerce onun klavye ve sayfa çevirme seslerini dinlerdi .

Şimdi ise eve gitmek için sabrediyordu çünkü gene annesinin ayaklarının dibine kıvrılmak gözüne çok cazip geliyordu .

Bundandır ki susmuş ve gözlerini annesinin izlediği esere kıskançlıkla dikmişti.

" Bunlar kim anne ?"

Annesi kızının sorusu ile kısaca ona bakmış ve boyuna gelecek şekilde çökmüşken anlatmak için hazırlanmış ve eli ile kırık heykelleri göstermişti. 

" Yazana göre bebeğim , bizden çok uzun yıllar önce bu topraklarda bir krallık varmış. Kalıntılarına çok önceden rastlanmış ama tahminlerine göre en belirgin heykel bu ikisi . Bunlar o krallıkta yaşayan iki erkekmiş. "

Leila gözlerini heykellere dikti , anlamıyordu nedene bu kadar hayran annesi bunlara.  Şahsen ona göre bir güzellikleri yoktu .

Heykelcilerin işlediği taşlardı işte. Ama itiraf etmeliydi ki en beceriksiz gördüğü heykeldi bu .

İki tane bedenin birbirine sarıldığı belliydi ama birinin beli baya kırılmıştı , orayı tutan el ise boşluğu tutuyordu .

Uzun olanın kafası ve hatları beceriksizce işlendiği kadar belli iken diğer kısa olanın sadece dudakları vardı.  Sanki diğerini öpmek için uzanmışlardı. 

İkisinin de bacak ve ayakları tamken parmakları eksik ve kırıktı. 

Uzun olan sanki onlara bakıyor ve kucağında duran bir diğer heykeli kimse görmesin diye sarıp sarmalıyor gibiydi. 

Daha fazla gözlerine bakamayan küçük kız uykusunun geldiğini annesine belli ederken iç çeken kadın kızını kucakladı ve çektiği bir kaç resim ile heykelden ayrıldı. 

Otele yerleştikleri andan itibaren çalışmaya başlayan annesinin dibine kıvrılma hayalleri kuran Leila ne yazıktır ki uyuya kaldığında annesi gece lambası ile masanın başına oturmuştu. 

Tarihçi olan kadının bu heykellere ilgisi barizken daha çoğunu öğrenebilmek için müzenin web sayfasını açtı ve okumaya başladı;

" Bir kadın ve erkeğin işlendiği bu eser tahminimizce yetenekli heykeltraşlar elinden değil bu iki aşığın birbirini taşa oyması üzerine elimize geçti .

Kazılarda kopan parçalar bulunmazken kadın heykelin yüzünün kırık olması cinsiyetinde bir soru işareti bırakıyor .

Bulundukları anıt mezarda yanlarında hiç bir değerli mücevher olmaması ve bedenlerinin bulunamaması başlarına ne geldiği hakkında ne yazık ki bize bilgi sunmazken sadece bu heykellerin bakarak birbirlerine çok aşık olduklarını umuyoruz ...."

Gözlerini ekrandaki bilinmezlikten alan kadının bakışları önce gece yarısını gösteren saati , ardından da uyuyan kızını buldu. 

Yüzündeki tebessüm ile masasını acelece topladı ve üstünü değiştirerek kendini kızının yanına attı. 

Anında ona sarılan beden ile uyurken ikisini de aydınlatan tek şey bilgisayarın ışığıydı. 

Zaman geçmişti, yuvalar kurulmuş , eşler ölmüş , bebekler doğmuş , doğa değişmiş , binalar yapılmıştı. Hayat kimseyi beklemediği gibi Kuyaş ve Yula'yı da beklememişti. 

Kocaman bir kralın gözde oğlu iken aşık olduğu yoksul bir hizmetli ona yeterken kendi küçük evlerinde çok az kişinin bildiği bir hayat yaşamışlardı . Onlara göre dolu dolu olan bir hayat. 

Çok sevmişlerdi birbirlerini. Karanlık gecelerde kendi ışıkları olmuş , doyasıya öpüşmüş ,korkmadan sarmışlardı kuru bedenlerini. 

Kuyaş son nefesine kadar yanında olmuştu Yula'nın .

Ayın ıslak çimlerin üzerine yağıdığı bir gecede oturdukları bahçelerinde sırtını dayamıştı sevdiği adama .

Kuyaş elleriyle yaşlı sevgilisinin ağrıyan kollarını okşarken ona sokulan beden huzur içinde son nefesini vermişti.

Onlardan geriye sevgi içinde birbirlerinin bedenlerini işledikleri heykelleri ve kimsenin onların iki tane erkek sevgili olduğunu kabullenemeyeceği hikayeleri kalmıştı, hangi devirde olurlarsa olsun ....

*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.

ᴘʀᴇɴꜱᴇꜱᴇ ʙxʙHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin