•Seni istiyorum•

18.5K 1.8K 1.3K
                                    

Taehyung'un mesaj olarak attığı adrese geleli yaklaşık on dakika oluyordu. Olan biteni güvendiği bu adama anlatmıştım. Hiç gerilmeden ya da şaşırmadan beni sonuna kadar, ilgiyle dinlemişti.

"Halledebilirim. Benim için çocuk oyuncağı. Yine de birkaç güne ihtiyacım var. On milyon kolay para değil"

"Sana en fazla üç gün verebilirim. Oradan olabilecek en çabuk şekilde çıkmasını istiyorum"

Kendinden emin mimikleriyle gülümseyerek onaylamıştı beni. Kendine çok güvendiği belliydi. Onu tanımasam da bu emin tavrı psikolojik olarak ona güvenmemi sağlıyordu.

"Elimden geleni yapacağım. Adam bulma işini ben halledemem ama sana adam bulabileceğin yeri söyleyebilirim. Para işi hallolduğunda gitmen daha iyi olur. Ayrıca beş milyon kadar daha paraya ihtiyacımız var. Zengin adamlar bedavaya çalışmaz. Para onların hayatıdır"

"Adam zenginse beş milyondan fazlasını istemez mi? Beş milyon onlar için çerez gibime geliyor"

"Para geldiği takdirde miktarı umursamazlar. Yeter ki para olsun. Zengin olsalar bile beş milyon azımsanacak bir miktar değil. Sana beş bin dolar teklif ettiklerini düşün. Böyle ufak bir işi yapmaz mısın?"

Yapmazdım. Yüzüm de yapmayacağımı belli ediyor olmalıydı ki karşımdaki adam gözlerini devirip homurdanmıştı. "Senden başka herkes kabul eder. Beş bin dolar dostum. Götümü bile veririm"

"İlgilenmiyorum. O aptalı çıkartacak parayı bul, bana yeter"

"Halledeceğim, güven bana"

Koltuktan yavaşça kalkıp çıkış kapısına ilerlemiştim. Çıkardığım şapkamı yeniden takıp arkamdan gelen panter melezine kısa bir bakış atmıştım. "Her şey için sağol Hoseok. Borcum olsun" demiştim.

Elini önemli olmadığını belli etmek için önünde sallamış, burnunu kırıştırarak istemem yan cebime koy ifadesine bürünmüştü. Komik gelmişti.

"Taehyung'a çok borcum var. Onlara say" dediğinde gülerek onaylamıştım onu. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda kapının ardından beni izlemişti. Terk edilmiş fabrikanın yakınlarındaki evlerden biriydi Hoseok'un evi. Yıkık dökük değildi ama fazla küçük ve terk edilmiş binalardandı. Burada onlarca melez yaşıyordu. Bu yüzden gizleniyordum.

İnsan olduğum anlaşılsın istemiyordum. Namjoon bazı melezlerin tam bir insan düşmanı olduklarını söylemişti. Haksız da değillerdi. İnsanların baskısı altında yaşıyorlardı.

Melezler kulaklarını gizlemek için şapka kullandıklarından ben de bu ufak yanıltmayı denemiştim. Ayrıca üzerimde bol miktarda Jimin ve Namjoon'un karışmış kokusunu taşıyordum. Kokuyu ben alamasam da bolca onlar gibi koktuğumu söylemişlerdi. Yani baştan aşağı çakma bir melezdim.

Ellerimi deri ceketimin ceplerine sokup soğuk havanın bedenime yaşattığı titremeyi görmezden gelmeye çalışmıştım. Soğuğu bedenimde her hissettiğimde Taehyung'un kucağında olduğum o gün aklıma geliyordu.

Ellerinin bedenimi sarışını unutamıyordum. Bal rengi gözlerinin beni izleyişini, kalın boynunu her gerdiğinde ortaya çıkan adem elmasını ve alev tenine değdiği anda yanan dudaklarımı...

Başımı iki yana sallayıp aptal düşünceleri aklımdan atmaya çalışmıştım. Bir an önce sıcak arabama binip evime gitmek istiyordum. En azından üç gün boyunca, Hoseok beni arayana kadar dinlenebilecektim.

Adımlarımı hızlandırıp bu korkunç görünen alanın çıkışına biraz daha yaklaşmıştım. Şehrin ışıklı ve canlı havasından çok uzaktı burası.

Tiger's Eye •taekook•Where stories live. Discover now