0.4

763 53 7
                                    


Küfür 

Issız sokakların sahiplerince güvenli kılınan tehlikeli kıvrımlarından toplumun içine doğru yol alırlarken Fahişe, hiç olmadığı denli gergin hissediyordu kendini. Arabanın içine hakim olan huzursuz sessizlik, şimdiye değin her yere götürdüğü kalçasını ilk defa bu denli rahat bir koltuğa bırakmasına karşın bir türlü gevşeyemiyordu. Şüphesiz bunun altında, yanındaki katının kadim bir sırrı ağzından kaçırmamak için dilini kesen eski zaman bilginlerinin sahiplendiği ketumluktan nasibini almış olması yatıyordu. Arabaya bindiklerinden beri ne bir söz söylemiş, ne bir harekette bulunmuştu. Fahişe yolu tarif etmese, onu bile sormayacak ve yol nereye götürürse oraya dalgınca sürecek gibi bir hali vardı. Tüm bedensel yorgunluğunu gözler önüne seren uyuşuk bedeni, bir eliyle uykusu açılsın diye sürekli sıvazladığı yüzü, hızla kırptığı gözleri ve cebinden çıkartarak yaktığı sigarası bir parça kendine gelmek için yaptığı çabalardan sadece birazıydı. Fakat besbelli, bu da bir işe yaramıyordu. Fahişe, ondaki bu durumu görüyor, her hareketini tedirginlikle seyrediyordu zira arabanın başında uyuyakalsa bu kendisinin de sonu demekti. Kadını tanıdığı şu kısacık zaman boyunca hiçbir müddette kontrolünü yitirmeyip dimdik duran yapısından az çok irade sahibi olduğu çıkarımını yapabiliyordu fakat bedensel zayıflıklar, irade karşısında çok güçlü kalabiliyordu. Büyük bir terbiye içinde eğitmek gerekiyordu bu zayıflıkları fakat ne denli eğitime tabi tutulursa tutulsun, arzu karşısında en kuvvetli zihin bile parçalara ayrılabilirdi. Buna "İnsan" deniyordu işte. Ve bu kadın bir robot değilse, Fahişe hiçbir zaman güvende değildi. Bu nedenle elindeki pembe dosyaların üzerindeki yazılarda parmaklarını dolaştırırken dikkatini uykudan çekip alabilecek bir konu, birkaç alalade söz arayışına girdi. En nihayetinde gözlerinin önünde olan tek şeyin dosyalar olduğundan mütevellit, oradan yürümeyi kararlaştırdı:

"Baksana..." dedi ilkin. Sesi, arabanın motorundan gelen ve genç kadın pencereyi açarak sigara dumanını savuşturmak için sokağın gürültüsünü arabaya dolduran kalabalık arasında yerini buldu. Pencere kapanırken yanda duran araba küllüğüne izmariti atarken uyuşuk bir baş usulca Fahişe'ye değip çekildi. Onu dinlediğini gösterir bu hareketten güç alan Fahişe, yarım bıraktığı cümlelerine devam etti:

"Sen ne iş yapıyorsun? Yani bu dosyalar ne ayak?" 

"Ne mi ayak?" dedi genç kadın kaşlarını çatarak. En son lise çağlarında duyduğu bu üsturupsuz, laubali, laçka konuşma şekline alışık olmayan bünyesi birkaç saniye afalladı. Gözleri, Fahişe'nin kendisini dikizleyen dikkatli mavi gözleriyle buluşunca bir elini dosyalara uzattı. Hiçbir cevap vermeden Fahişe'nin işine burnunu sokuşunun önünü kesmek amacıyla dosyaları tuttuğu gibi arka koltuğa bıraktı. Birkaç dosyanın koltuktan kayarak boşluğa düştüklerini hissetse de umursamadı. Oldu olası, bir sorunun her zaman başka soruları doğurduğunu düşünürdü, ardı arkası kesilmeyen ve hep bir merakın esareti altında birbirini besleyen sorular en sonunda özeline kadar girerdi. Bu nedenle ilk baştan yılanın başını kesmek daha önemli görünüyordu kadına. Fakat Fahişe'nin sorgusu merakından değil, canındandı. Şimdiye değin bindiği tüm müşterilerinin arabasında en korktuğu herhangi bir uyuşturucu maddenin etkisi altında olmaları ya da öyle görünmeleriydi. Şüphesiz bu kadın uyku ve yorgunluğun etkisi altındayken hemen sızacak bir keş gibi görünüyordu. Ya da LCD kullanan birisi gibi... Ya da alk... Tanrım! Ne önemi vardı?! Konuşmayı sürdürmesi gerekiyordu?

"Baksana..." dedi tekrardan Fahişe. Sonra her cümlesine neden "Baksana..." diye başladığını düşündü. Her kelimenin ardından "Iııı"layan yahut "şey"leyen insanlardan duyduğu rahatsızlığı kendisinde hissetti. Bu nedenle ne söyleyeceğini bilmeden başladığı cümlesi, anında soruyu buldu. 

FAHİŞE'NİN AŞKI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now