1.9

444 42 18
                                    

İki Ayrı Dünya Yalanı: Gerçek.

Uzun bir caddenin kıvrımlı sokaklarına, kel kalmış ağaçlarına, kenarda sevişen çiftlerin haz dolu inlemelerine karışan cümle ile sessizliğe gömüldü iki kadın. Sitare, duydukları ile kaşlarını çatmış, dehşetle çarpan yüreğinin ve işlevini yitirmiş düşünce evreninin dinginliğinde ellerini iki yanında sallandıyordu. Kavin ise önemli bir buluşa imza atmış bilim insanı gibi elini alnına götürüp cümlesini tekrarlıyordu:

"Evet, işte bunu diyecektim!"

Alnından çektiği elini havada bekletirken gözleriyle Sitare'yi buldu. Yüreği şiddetli bir melodiyle savruluyordu. Karşısında, içi doldurulmuş ölü bir hayvan gibi duran hareketsiz eski yaşama, kendi içinde yeşeren yeni yaşamın canlılığıyla giderken tereddüt etmiyordu. Zira henüz ne dediğini ayırdında değildi. Demiş olmak için denilen, Kavin'in 'mecburiyetlerin getirdiği muhabbetler' olarak tanımladığı ezbere cümlelerden farkı yoktu sanki sözlerinin. Oysa, hayatı boyunca hiç kimseye böyle bir cümle sarf etmemişti genç kadın. Annesine, ölmüş babasının mezarına, kız kardeşine, kendi geçmiş çocukluğuna dahi. Bu nedenle cümlesini tekrarlamak, kendine duyurmak istedi.

"Evet evet. Seni seviyorum. İşte bunu diyecektim!"

Ansızın bir rüzgar esti genç kadının sırtına. Saçları rüzgarla ileri savrulurken omzunda asılı duran ceketinin etekleri belini dövdü. Üşüdüğünü hissederek ceketi giymeye davrandı Kavin. Gözlerini bir aralık Sitare'den çekmek durumunda kaldığı için oyalanacak bir yer seçti kendine ve anında Sitare'nin ayakkabılarına değdi. Oldukça basit olan bu eşyaya karşın tüm dikkatini odakladı Kavin. Boşluğu seyreden derin düşüncelere dalmış kimseler gibi ceketinin kolundan elini geçiremedi. Nefesi daralıyordu, göğsü sıkışıyordu. Vücudunda gezinen alkol başını döndürüyordu. Kulağına çalınan basık inlemeleri, boğuk bağırışları, rüzgarda uçuşan poşetlerin hışırtısını, gıcırdayan direkleri, uğultulu sokakları, kahkaha atan bilinçsiz sesleri duyarken kullanılmış bir prezervatif Sitare'nin ayakkabısına yapıştı. Öylece izlediği ayaklar birden havalandı, Kavin nihayetinde ceketini giyerken Sitare'nin sözlerini duydu:

"Sen kendinde değilsin."

Başını kaldırdı genç kadın. Sitare, ayakkabısını temizliyordu fakat bunu öyle hiddetli yapıyordu ki Kavin, tek sorunun prezervatif olduğunu düşündü bir an. Oysa göz göze geldiklerinde Sitare'nin sert yüzünden, kararlı ve dik bakışlarından, istihzai dudaklarından kendisine inanmadığını anlıyordu.

"Biraz alkol etkisindeyim. Ama ne dediğimi biliyorum."

"Ha siktir oradan!" dedi sinirle Sitare. Bir elini yukarı kaldırarak Kavin'in ciddiliğini kovalar gibi ellerini etrafında salladı. Esen rüzgarla havaya kalkmış ince kılları genç kadının gözüne battı. Güç bela giydiği ceketini çıkardı, Sitare'nin omuzlarına koymak için bir adım ileri gitti fakat Fahişe'nin ondan daha çevik hareket ederek iki adım gerilediğini gördü. Şimdi, öncesinden daha uzaklardı:

"Kes şu yapmacıklığı! Ne oluyorsun Sayın Memur?!"

Kavin, ceketi tutan ellerini indirdi. Simsiyah, her daim temiz olan kumaşın etekleri yere değer değmez tozlandı. Son zamanlarda, kendini gürültülü bir şelanenin en yüksek noktasından kontrolsüzlüğe bıraktığını seziyordu. Yanılgısı, suyun akışı ile yumuşakça kayıp gideceğini düşünmekti. Oysa şimdi, şelanenin çıkıntılı sivri taşlarına çarparak parçalanıyor gibiydi. Kontrolü hiç bırakmasa idi, ne şelaleye varır ne kendini bırakırdı. Sitare'nin dediklerini duyduktan sonra vereceği tepkiyi hiç mi hiç düşünmemişti. Fakat düşünecek olsa, en son ihtimal vereceği bir durumun içindeydi. Fahişe, ona inanmıyordu. Yapmacık buluyordu, statüsüne vurgu yaparak aralarına uzaklık koyuyordu.

FAHİŞE'NİN AŞKI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now