1.5

491 56 13
                                    

Birden Fazla Duygunun Galibi: Aşk

Dosyaların düzensiz hışırtılarının sesi, iç çekişlerle dolu bıkkın bir bunaltının izleri, parmak uçlarında adımlayan kimselerin sonunda hareket edebilecek bir alan buldukları için rahatlamış huzursuzlukları içinde soluyordu Kavin. Yoğun bir ter tabakasının bastırdığı temiz hava, ekşi ekşi rüzgarı üflüyordu içeri. Pek çok sinirli baş, üzerinde uğraştıkları kağıtların havalanan uçlarına neden olan pencereyi kapatmak için kalkmak istiyor fakat kendilerini bayıltacak denli baskın olan odanın küflü kokusunda boğulmanın öngörüsüyle vaz geçiyorlardı. Arada sırada, odadaki en büyük masaya sahip genç kadının ifadesizliğine, önünde işe odaklanmış çatık kaşlarına ve ancak öğle molasında ayaklanan dirayetli bedenine bakıyorlar; onun bu duruşundan kendilerine pay biçmeye bakarak işlerine daha fazla sarılmaya çalışıyorlardı fakat birkaç dakika geçmeden, sıcağın ve kokunun tozlu yolunda öksürmeye, aksırmaya başlayıp öfleyerek saati kontrol ediyorlardı. Bu bakışta dahi gözleri Kavin'in profilinde oyalanıyordu çalışanların. Önündeki kağıtları ustalıkla yerleştiren ellerine, onca saat oturmasına rağmen esnekçe hareket eden bedenine, zarif bir hareketle önüne düşen saçları kulağının arkasına koyan parmaklarına, geldiği andan itibaren yüzünde bir tek sıkılmışlığın, bunalmışlığın izi rastlanmayan katı yüzünün biçimli kıvrımlarına bakıyorlardı. Bu denli solgun tabiatının verdiği el değmemiş yekliğinde Yunan heykellerini andıran erkek-kadın karışımı sertliği görerek kendilerinin bu odadaki her saniye yaşlanmış ölgünlüklerine şikayetleniyorlardı.

Saatler saatleri kovalayıp Güneş puslu pencerenin eksik perdelerini yalayarak geçtiğinde genç kadın, önünde hiçbir iş kalmadığını görerek başını kaldırdı. Kendisini izlemekte olan birkaç usanmış bakışa karşılık sessizce saati kontrol etti. Tüm uzuvlarının tutulduğunu, ense kökünde katı bir sertliğin gezindiğini fark ederek bedenini rahatlatmak için olduğu yerde hafifçe gerindi. Pek nadir hareketlenen tembel katılığı, çocukluğundan kalma bir alışkanlığı taşıyordu. Ne zaman işini bitirirse ancak o hâlde kendini rahat bırakabiliyordu genç kadın. Zira çocukluğun esrik savurganlığında, omuzlarına yüklenen onca iş yükünün ağırlığı altında hep kaçmak, kaçınmak, serbest kalmak ihtiyacı duymuştu. Bunun getirisi olarak maruz kaldığı şiddetin her türlüsü, bu disiplinli tavrı yerleştirmişti. Çoğu zaman uyuşmuş bacaklarda, tıpkı eski bir kapı gibi gıcırdayan eklemlerinde görülen rahatsızlığı yüzünden ufak tefek gerinmelere baş vuruyordu.

Önündeki dosyaları düzenli bir şekle soktuktan sonra masasını toparladı genç kadın. Kullanılmaktan dolayı yıpranmış, eskimiş olan tahta masasının büyük alanını gözleriyle tarayarak bir şeyin eksik olup olmadığını kontrol etti. Vaktini doldurmak için boş meşguliyetlerin içinde oyalanıyordu şüphesiz. Her şey gibi bu meşguliyetler de yerini anlamsızlığa bırakınca ayaklanarak üzerini düzeltti. İşlere eğilmiş olan bakışlar tekrar ona doğrulduğunda bir kadının, suskunluğu bıçak gibi kesen titrek, tozlu sesini işitti:

"Gidiyor musunuz Kavin Hanım?" dedi ses. O ana değin hiçbir şeyin farkına varamayacak denli işlerini bitirmeye odaklanmış dalgın başlar da genç kadının yüzüne, ayaklanmış bedenine döndü. Kavin, saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırırken kadına baktı. Ellili yaşlarda, muhabbet edecek birilerini arayan ve bu çareyle kendinden yaşça küçük olmasına rağmen suskunluğu ve olgunluğu nedeniyle kendine ahbap seçtiği Kavin'e sarıp duran Necla Hanım'dı bu. Yazık ki hala, Kavin'in değil ona, kendisine dahi ahbaplık edemeyecek denli yılgın olduğunu anlayamamıştı.

"Görüldüğü üzere Necla Hanım." diyerek cevapladı Kavin. Duygusuz sesi, odanın rutubetinin içinde dolandı, etraftaki her memurun yüzüne tokat gibi çarptı, masaların üzerindeki kalemlerin arasından geçerek tahta bir sesi odaya doldurdu ve en sonunda Necla Hanım'ın buruşmuş, kırışık yüzünde asılı kaldı. Öyle ki gülümseyen yüzü zamanla yarışır bir yavaşlıkla aşağı sarktı. Öksürerek yüzüne en sahtesinden bir gülümseme kondururken yapmacıklığının verdiği rahatsızlıkla başını eğdi yaşlı kadın. Yanında oturan ve çabalasa parmaklarıyla kemiklerini sayabileceği Mehmet Bey'in ona yandan bir bakış attığını görerek yönünü ona çevirecek olduysa da, kendisinin boş çenesine karşılık vermeyecek denli suskun tabiatını bilerek ediminden vaz geçti. Tüm bu manzarayı kayıtsızlıkla seyreden Kavin, masasından çıkarak ayaklarının, tüm odayı inletecek denli kararlı adımlarıyla ilerledi. Başını olumsuzca iki yana sallayıp "Ne kaba!" diyen aynı sese karşın sırtını döndü. Sesini özellikle duyurmak için yüksek perdeden sunan yaşlı kadını, uzun süredir dikkate almıyordu.

FAHİŞE'NİN AŞKI (Tamamlandı)Onde histórias criam vida. Descubra agora