0.8

552 42 4
                                    

Sağanak Evlerde Virane: Temas

Uzun vakitler boyu kavuşulmayan bir dinginliğin sonsuz hasretinde belirdi iki göz. Yorgunlukları, hayatın ağır bir taş gibi omuzlarında belirmiş beli büküklüğü taşımaktaydı.
Sakin olmaktan oldukça uzak bir geceydi akıp giden eski esvaplar. Büsbütün bir tedirginliği göğüsleyen annelerin sütünün aniden bitmesine benzer bir çaresizlik taşımaktaydı. Binbir türlü hissin bir kase çorbada belirmesi gibi tatsız tutsuz bir bulamacı andırıyordu. Kaseyi tutan titrek ellerin beceriksizliğiyle oradan oraya dökülüyor, henüz temizlenmiş yerlere saçılıyor, birkaç dakika önce temizlenmiş duvarlara, ruhun en ifrit temizliğine sıçrıyordu. Soba bacaklarından tüten dumanın gecekondu mahallelerini yoğun bir sise boğduğu yoğun bir boğuklukta nefes almak gibi geçip gidiyordu ayyaş adımlar ve sonra bir yere devrilip zehirlenerek ölüyordu tertemiz ruhlar. Derken henüz ölmemenin ağır bir yükü iniyordu cesetlere. Doğru, diyordu. Doğru, zira ölüm bu değildir. Ölüm, yaşarken ölenlerindir. Ölüm yaşayanlarındır. Örneğin şu kadınındır ölüm, kenarda oturmuş, öne doğru eğilerek Fahişe'nin gözlerine savaş meydanındaki bir er gibi cesurca bakan Kavin'indir. Elindeki kitap sayfalarına evin isli duvarlarına asılan bir ayet gibi kutsalca yaklaşan bu kadınındır.

"Yaşam iğreti duruyor bu kadında." dedi Ölüm. "Ne zaman kanatlarım altında korunacak ve dinginleşeceksin Kavin? Ne zaman sakince huzura ereceksin?"
Kendine seslenen Ölüm'ü duymuş gibi başını kaldırdı genç kadın. Kenardaki puslu aynada kendi yüzünü gördü. Olduğu anım ve vaktin içinde kaybolurken zamandan düştü. Hiçliğin arafında kendi cesetine bakakaldı. Pek çok ruhun erişemedigi gürültülü sağanaklarda gerilmiş bir yay gibi aşağı sarktı sarktı fakat ne havada kaldı ne de yere değdi. Aynada kendine bakmadığını, başka, bambaşka bir şeye baktığının bilincinde olmasına karşın kendini görmek istedi. Bir şey, bir Kavin ifade etmeliydi? Bu aynadaki silüet, bu soğuk görüş, bu puslu yansımada kendini bulmak istiyordu. Bağırdı ona Ölüm, "Sen bir kendin misin Kavin? Sen 'kendi' ne demek, biliyor musun? Sen! Sen bensin, bizzat ölüm!"

Ürperti ile silkelendi genç kadın. Gözlerini korkunç bir manzaraya denk gelmiş gibi aynadan hızla çekti. Geriye doğru bedenini yaslarken aynadan olabildiğince kaçınmaya çalışıyordu. Altındaki kanepenin raylarından yükselen çığlık ortada kalmış sessizliği dağıttığında gözlerini yumdu. Fahişe, hala kendisine bakmaktaydı. Gözlerine denk gelirse Ölüm'ü göreceğinden korktu Kavin. Bir süre zihnini ve benliğini dinlendirerek zehirli sarmaşıklardan arındırdı bütünlüğünü. Gözlerini açtığında eski keskinliğine, katılığına kavuşmuş ve şahin gibi avına kitlenmişti. Elindeki sayfaları kanepenin bir kenarına dikkatle bırakırken cebinden de bir sigara çıkardı. Fahişe'de bir hal vardı, fark ediyordu. Şüphesiz, hep Fahişe idi bu kadın. Fakat az evvel Sitare olmuştu. İsmi ile beraber belirmiş, Fahişe etiketinden sıyrılarak bir abla, bir aşık ve umut dolu bir ruh kesilmişti. Şimdi ise büsbütün bir hayal kırıklığı kesilmişti. Kavin, gözlerindeki sarılmayı fark etmesine karşın, bunun nedenini kavrayamıyordu.

Sigarasından derin bir nefes aldı. Dudaklarını yalarken anında odayı boğucu bir havaya sokan dumanı üfledi. Az evvelki sözlerinde ciddi değildi; elbette bu Fahişe ile sevişmeyecekti. İlkin cinsel bir arzu duymuyordu. İkincisi, bu kadına ne zaman baksa kardeşinin seçtiği tiksinti verici yaşam gözlerinin önünde beliriyordu. Boğazına değin yükselen kusma hissiyatı ile baş etmeye çalışırken Leyla'nın yürüdüğü yollarda yürüyen ve belki Leyla'nın altına yattığı bir adamla sevişen bu kadının nasıl olur da kendisine dokunmasına izin verirdi? Üstelik, temastan ömrü boyunca kaçınmış, yolda yürürken dahi kendisine yanlışlıkla dokunmasınlar diye dikkatle yürümüşken kim bilir hangi bulaşıcı hastalıkları taşıyan bu kenar mahalle yaratığı ile nasıl bir birliktelik kurabilirdi? Tüm bu hissiyatları taşımayacak bir soğukluktaydı Kavin. Herhangi bir arzu veya istek, onun mantıkla harmanlanmış, kendine her daim ket vurarak aklın yolundan gitmiş bünyesine uzaktı. Şimdiye değin neyi gerçekten istediğini dahi bilmiyordu Kavin. Sanki Tanrı -şayet varsa- onu insanı tüm zayıflıklardan men ederek yaratmıştı. Sanki bir bilim insanı, insansı robot denemesi için Kavin'i seçmişti. Tepkisiz ve kayıtsız, zihnindeki kodlara göre hareket eden bir makine gibi çıkarımlarını olana uygun hale getirerek aydımlıyordu. Şüphesiz, bundan bambaşka bir karaktere sahip olsaydı kendindeki bu eksikliği absürt bulurdu. Fakat kendi bedenindeyken bu ona eksiklik gibi gelmiyordu. En fazla "Duygu Körlüğü" olabilirdi.

FAHİŞE'NİN AŞKI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now