2.0

532 53 15
                                    



Aşkın Sillesi: Karmaşa

Havada asılı kalan birçok duygunun içinde bocalıyordu Kavin. Sırtını bir duvara vermiş, umutsuzca olduğu yere çökmüştü. Bir şeyi bekliyordu, bir isyanı, bir karşı çıkışı fakat şimdiden öyle yorgun düşmüştü ki yüreğindeki ağırlığın hörgücünde taşlı bir yolda ilerliyor gibiydi. Adım attıkça çalkalanıyor, ağzına değin geliyordu kelimeler fakat inatla susuyordu. Karşısında bir Fahişe vardı, ona durup 'Sitare' dediğinde bu değişmiyordu. Tıpkı Angel'a Leyla dediğinde küçük kız kardeşini bulamadığı gibi. Hakkı vardı fahişenin, ne denli bunu saygın bir meslek olarak görmese de işi buydu. Durup Sitare'yi çekse neydi, çekmese neydi? Bir gece dururdu, ikinci gece hareketlenir, üçüncü gece bu yere tekrar gelirdi. Nereye kadar devam ettirebilirdi bunu Kavin? Sarılarak uyumak istediği bir kadının boşluğunu yatağın yanında hissettiğinde ne olacaktı? Sabah, ne denli çabalasa da vücuduna sinen başkalarına ait kokuları duyduğunda, hazla inlediği için kısılmış sesi kendisine seslendiğinde, tanımadığı onca insanın salyasının, sperminin yapıştığı bu bedeni bilip görüntüsüne  nasıl sarılacaktı, derin bir nefes olup da nasıl koklayacaktı? Gözlerini yumup başkalarının öptüğü dudakları nasıl öpecekti, rahatlatmak için başkalarının penisini tutup çeken ellerinden nasıl tutacaktı Kavin? Görmezden gelebilecek miydi? Şimdiye değin bir tek kendi evinde yatıya kaldığı gün onu fahişelikten arınmış görmüştü Kavin. Onun evinde konuştukları gün göğsünü gere gere sergilediği beden pazarlamasını görmezden gelmek anlattıklarına saygısızlık etmek olurdu. Zira Sitare için bu iş, toplumun kanayan yarasına tampondu. Önemli görüyordu mesleğini, Kavin bunu görmezden gelse bu defa Sitare sorum etmeyecek miydi? Dümdüz kabul etmeli ve bununla yaşamalıydı Kavin. İlk defa sevgiyi tadan yüreği içinse bu oldukça güçtü.

Sitare'nin, arkadan yaklaşan adam ile gitmesinden bu yana beş dakika geçmişti. Kavin, olduğu yerde kullanılmış bir peçete gibi ezik büzük bırakılmıştı. Kendine temas dahi ettirmeyen katı var oluşuna yapılan ilk hakaretti bu. Bunun Sitare'den geliyor olması hayal kırıklığına uğratıyordu. Zira şimdiye değin kendini açtığı tek kimse oydu, tüm kelimeleri ona söylemişti, tüm çizgilerini ona göstermişti, varlığıyla alakalı handiyse her şeyi bu kadına anlatmıştı. Fakat şimdi görüyordu ki yabancı birine kendinden bahsetmek kadar nafileydi çabası. Sitare'nin onu anladığını düşünüyordu Kavin. Onun, bedenine dokundurmayan bir kimse olduğunu bilmesine rağmen öpmesine karşı çıkmadığını bilmeliydi, kimseyi hayatına dahil etmemesine karşın 'evimize' diyecek denli hayatına almış olmasını bilmeliydi, ses tonunun bir tek ona yumuşak çıkmasını bilmeliydi. Oysa şimdiki duruma baktığında Sitare, sokaktan geçen bir yabancıdan farksızdı. Bu hareketlerinin başka bir açıklaması yoktu gözünde. Sitare'ye saygı duymayı düşünürken kendisine saygısızlık yapıldığını anlıyordu.

Başını kaldırdı genç kadın. Sitare ile adamın girdiği sokağa baktı. Sonra usulca ayaklandı, derin bir soluk alarak ardını döndü. Şaşırtıcıydı fakat kendini ilk defa dış kaynaklı bir nedenden ötürü kötü hissediyordu. Fakat anlatacağını biliyordu. Soruna değil çözüme odaklanmakla işe başlamalıydı. İlkin buradan uzaklaşmalıydı, her şeyi arkasında bırakmalıydı. Geri geri giden ayaklarını, arkasında bir göz varmış gibi sokaktan çıkarken belki gelir diye bakmayı göz ardı etmeliydi. Derken anlık bir idrakla durdu Kavin: Arabası yoktu. Ağzına değin gelen küfrü tutarak telefonunu çıkardı genç kadın. Sorun değil çözüm odaklı olmalıydı, evet. Fakat işte çözüm de ona sırtını dönmüştü. Telefon çekmiyordu.

"Akıl akıl olmadıktan sonra sikmişim kafa tasını." dedi Kavin. Etrafına sıkılgan bakışlarla baktı. Hayatının en aptal hissettiği dönemini yaşıyordu genç kadın. Bir defa ne halta bu denli içmişti? Hadi içti, niçin arabayı bıraktı? Hadi bıraktı, niçin taksiyi bekletmedi? Hadi bekletmedi niçin telef... Aklına küfretti Kavin. Kontrolü bırakıp duygularıyla hareket etmenin her daim sıkıntısını çekmişti. Duyguların yapışkan, insanın mantığını saran, sarsan yanını şimdiye değin bilmiyor muydu sanki? Hayatını bir tek mantığı çerçevesinde ilerletmeye alışkın olan benliğine en büyük darbeyi kendisi vurmuştu. Dinleyeceği tek ses mantığının sesi olmalıyken çocukça işlere girişmişti genç kadın. Sinirle soluyarak hızlı hızlı yürüdü genç kadın. Elinde tuttuğu telefonunun çekeceği bir yer arıyordu. Adımlarının önüne sur kapısı dursa yıkacak gibiydi ki bir ses, durdurmaya yetti onu:

FAHİŞE'NİN AŞKI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin