2.5

417 43 12
                                    


Yeniliğin Ürkütücü Yanı: Farklı Olan

Yakıcı bir isyanın birikmiş coşkunluğunda batıyordu gece. Umut edilmiş basit bir arzunun bu denli yakın olup bir o kadar ırak kesilmesine hayret eden tahammülsüz bir göğsün, sıkışmış kafesinde yükselip alçalıyordu. Döküm döküm tavanın ardında bıraktığı gölgelere şekil yükleyerek oyalanıyordu Fahişe, içinin sıkıntısı iki dudağının arasından süzülen sigara dumanına sarılıyor ve odanın her yanını, yaşlı kadınların güven veren esvaplarınca dolanıyordu. İlkin, Kavin'in yürürken ezdiği yerlerde dolanıyor, sonra söktüğü perdelere değip tekinsiz sokağa açılan çıplak pencerelerden gidiyordu. O pencerelerden birinin önünde duruyor olmalıydı şimdi Kavin. Dışarıyı sessiz gözlerle seyredip, yetişemediği düşüncelerinin kim bilir hangi ay ışığı değmeyen karanlık dehlizlerinde dolanıyordu. Ayaklarının altında ezilmiş perdeler kadar paçavra olmalıydı Fahişe. Yükselip ulaşamıyordu Kavin'e. Oysa, şimdi ne düşündüğünü bilmek isterdi. Bu gece, olmazının yıkılmış ilk bayrağıydı. Bunu ne olarak görüyordu, zafer mi mağlubiyet mi? Ah... Gözlerinin önünde tüm canlılığı ile ışıldayan şu dudaklar, bir kelam olsun açmaz mıydı kendini? Derin bir nefes aldı Fahişe. Dudaklarından çıkan dumana, kısık bir sesle eşlik etti

"Beni sana ulaştıracak olan aşkın haritası nerede, Kavin? Derinlerde gizlenene, sana ulaşacağım anahtar, nerede?"

Bir elini uzandığı kanepeden yana sarkıtarak sigarasını attı, Sitare. Hemen ardından saç diplerini ovdu, biraz dolaşmak bahanesiyle oturduğu yerden doğruldu. Kavin'i rahatsız etmek istemeden sessizce ilerlemek gayesi güdüyordu fakat oturduğu kanepenin yayları Kavin'e bir yangını haber verircesine ötmeye başladı. Kendi evinde, misafir gibi hissediyordu Fahişe. Hiç rahat değildi. Gerginlik ve heyecan bağırsaklarına dahi vuruyordu ve genç kadın, zihinsel işkencesine eklenen fiziksel terlere katlanamıyordu.

Parmak uçlarına basarak gecenin karanlığına atmak istedi kendini. Birkaç adım ilerlemişti ki ansızın keskin, tok bir ses sırtını yaladı:

"Nereye?"

Handiyse yerinde zıpladı, Fahişe. Hayatı boyunca hiç deneyimlemediği, biri tarafından yakın izlemeye alınmak düşüncesi ile arkasını döndü. Sanki, liseli bir ergendi evden çıkmaya çalışan yahut aidat istemeye gelen yöneticiden kaçmaya çalışan kiracıydı. Karanlıkta, gözleriyle Kavin'i aradı. Boşuna bir çabaydı, Kavin'i karanlık yutmuştu.

"Sen uyumadın mı?"

İyi bir ev sahibi olmaya çalışmak, bunca kötü, viran, döküm bir evde mümkün değildi. Rahat edemediyse eğer sunacak başka bir seçenek yoktu, karnı acıktıysa sunacak ekstra yemekler mevcut değildi. Üşüyorsa ne pencere kapanabilirdi ne bir kat battaniye verilebilirdi. Yine de elinden geldiğince uğraşıyordu Sitare. Fakat, kendini oldukça deneyimsiz hissediyordu. Bu anlarda durup, olmaz bu olan işte, diyordu. Kavin bunu görmek istemiyor muydu?, Diyerek mantığına sığınmaya çabalıyordu. Fakat, karşısındaki kadın için uğraşmak arzusu istiyordu.

"Nereye, diye sordum."

Bir adım öne atan Kavin'i şimdi daha net seçiyordu Sitare. Genç kadının yanağına vuran Dolunay ışığı, bir tarafını zifiri karanlıktan çıkartmamaya ant içerken diğer yanını ışığın yakıcı parlaklığına çıkarmıştı. Bu yarı aydınlık tarafa bakarak dahi anlıyordu Sitare. Genç kadın hiç uyumamış, dinlenmemişti. Göz altları mor halkalarca şişirilmiş ve gözlerine kırmızı damarlar hücum etmişti. Üstündeki kıyafetlerin ütüsü bozulmadan duruyordu, öyle ki ayın ışığını keserek etrafa dağıtıyordu. Fakat, tüm bu görünüşte ters giden bir şeyler vardı. Kavin, bir şeyleri sorguluyordu.

Sitare, bir adım öne atarak gözlerini kıstı. Vücudunda, az önce salgılanan adrenalin yavaş yavaş azalırken algıları açıldı. Kavin'i, o dakika anladı genç kadın. Kavin'in bakışlarındaki fahişe, bakışını anladı. Geceleyin onu ayakta görünce, işe gidiyor olduğunu düşündüğünü anladı. Şüphesiz işe çıkıyor olsa hiçbir şey diyemeyecekti, Kavin. Bunun yüklediği çaresizliği anladı. Uykusuzluğunun yegâne nedenini anladı, huzursuzluğunu anladı. Derken tüm vücuduna işlemiş öfkenin dilini anladı, Fahişe. Sözgelimi, canı yansa ağlamayacağını, hüzünlense saklanacağını, gözlerine yağmur yağsa toprakla kurutacağını anladı. Böyle pis, insanı yalnızlaştıram, soyutlayan bir işte çalışıyor olmasına karşın sevgiyi biliyordu Sitare. Kardeşine sarılmayı, öpmeyi, ağlarken yanında olmayı ve ağladığında onun yanında olmanın verdiği güveni biliyordu. Ait olmayı biliyordu Sitare. Oysa bu kadın... Bu kadının kendini ifade edebildiği tek alan sertlikti. Sözgelimi bir avuç yalımdı Kavin, dinmeyen, sönmeyen bir avuç yalımdı. Şimdi ona baktıkça gördüğü bu sertlik, işe gittiğini düşündüğü için öfkeyle dövülüyordu.

FAHİŞE'NİN AŞKI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin