yirmi bir

11.8K 273 20
                                    


“Ne yapıyorsun öyle telefona gömüldün?”

“Haberleri kontrol ediyorum.”

Kaşlarım çatıldı. “Haberleri mi? Niye ki?”

“Hangi dağda kurt ölmüş, ona bakıyorum.” dedi başını iki yana sallarken. “Sen mutfağa girmişsin, kesin bir şey olmuş olmalı.”

Derin bir nefes alırken gözlerimi devirmeden edemedim. İyilik de yaramıyordu yani. “Diyecek hiçbir şey bulamıyorum sana abi.” dedim cık cıklayarak. “Ya da dur, yazıklar olsun diyorum.”

“Ne?” dedi telefonunu masaya bırakıp yarım bıraktığı yemeğine döndü. “En son sandviç dışında bir şeyler yaptığında lise sonda falandım.”

Gözlerim kocaman açıldı. “Abartma istersen. Ne güzel sofra kurmuşum, yemek yapmışım. Eline sağlık, diyeceğine neler diyorsun.”

Bu kez o gözlerini devirdi. “Tamam drama bağlama hemen. Eline sağlık güzel kardeşim, Yasemin’im. Her şey çok güzel olmuş.”

“Teşekkür ederim efendim. Baya uğraştım ama değdi.”

Yağız; “Soslu makarna ve tavuk sote. Baya yorulmuş olmalısın.” deyip imalı bir şekilde güldüğünde çatalımı bırakıp; “Bak ya!” diye söylenmiştim ki elini bana doğru kaldırıp başını salladı.

“Tamam, tamam özür dilerim. Gerçekten çok lezzetli.”

“Afiyet olsun.” dedim düz bir sesle. Yani gerçekten iyilik yap, denize at diye boşa dememişler. Hiçbir şekilde yaranamıyordunuz gördüğünüz gibi.

“Neye borçluyuz bu hamaratlığını?”

Makarnadan bir çatal alıp afiyetle çiğnedim. “Hiçbir şeye. Öyle mutfağa giresim geldi bugün.”

“Aman ne güzel,” dedi bardağına uzanıp suyunu içti. “Dün akşamdan sonra seni böyle enerjik, neşeli görmek çok güzel.”

“Hâlâ orda değilsin, değil mi?” dedim artık bu mevzuyu kesin olarak kapatmak istiyordum. “Tansiyonum düştü büyük ihtimalle, dinlendim geçti. Bomba gibiyim.”

Tansiyon değildi abisi, dinlenip iyileşme de olmadı. Aşk iyileştirdi. Ama sen bunları elbette ki öğrenmeyeceksin.

“Görüyorum.” dedi Yağız beni inceleyerek. “Ee, neler yaptın bugün?”

Başımı sallayıp ağzımdaki lokmayı yuttum. “Full okuldaydım, derslere girdim çıktım öyle. Sen neler yaptın?”

“Benim dersim yoktu, bizim çocuklarla beraberdik.”

Bizim çocuklar. Artık benim çocuklar da sayılır mıydı? Hatta direkt benim çocuk.

Kendi kendime göz devirip, gülümsedim. Dün geceden sonra her şeye gülümsüyor hatta direkt sırıtıyordum, çünkü mutluydum. Üstelik Egemen'le gün içinde hiç konuşmamış olmamıza rağmen. Büyük ihtimalle benim yazmamı ya da aramamı bekliyordu çünkü ondan, bana birkaç gün vermesini istemiştim. Kendimden de kararımdan da emindim fakat bitirmem gereken bir ilişkim vardı ki eğer yanılmıyorsam, oldukça sancılı bir ayrılık gerçekleşecekti. O sebeple biraz kafamı dinlemem gerekiyordu. Egemen'in kollarındayken de dinleyebilirdin kafanı ama neyse...

Derin bir nefes alıp, suyuma uzandım. Bugün geçmişti fakat yarın ilk işim Mete’yle konuşmak olacaktı. Konuşup, ayrılmak. Umarım onu da, kendimi de yormadan bu işi güzelce bitirebilirdim. Sonuçta, iki yılı aşkın bir süredir hayatımdaydı ve onunla güzel ayrılmak istiyordum.

“Yine tüm ekip miydiniz?”

“Evet.” başını salladı. “Eksiksiz.”

“Hepsi çok kafa dengi.” dedim sanki normal bir şeyden bahsediyormuş gibi. “Bu zamana kadar niye hiç tanıştırmadıysan...”

Sen Benimsin | texting Where stories live. Discover now