yirmi dört

11.1K 250 12
                                    


“Hayır, hayır son dediklerini duymadın, hayır bunları düşünme.” Dolabın önüne yürüdüm. Bir yandan kendi kendime mırıldanıyor, bir yandan da odanın içinde boş boş dolanıyordum. Bütün dengemi, tek bir sözüyle bozmayı nasıl başarıyordu, merak ediyordum doğrusu.

Üzerimde bornozum, nemli saçlarım ve telefonum ile kalakalmıştım öyle. Üzerimi giyinmek istiyordum ama acele etmem lazımdı. Egemen yukarı tırmanmış; hatta abimin odasına girmiş olmalıydı çoktan. Bense burda, bir sağa bir sola koşturup duruyordum. Ne yapmalıydım?

İlk olarak: eğer şimdi üzerimi giyinmek için vakit kaybedersem ve şans bu ya; abim o sırada yukarı çıkıp Egemen'i görürse...

Yakalanırdık. Ama bornozlu yakalanmamış olurdum. Bir artı, bir eksi.

Eğer şimdi burada daha fazla oyalanmadan, abimin odasına gidip Egemen’i alırsam ve hatta en kötüsünü düşünüp; abimin yine yukarı çıkma ihtimalini eklersek... bir şeyler yapıp Egemen’i saklayabilirdim. Ya da abimi oylayabilirdim.

Yakalanmadan onu odama almış olurdum. Ama bu kez de üzerimi giymemiş oluyordum ve Egemen odamdayken giyinmek zorunda kalırdım. Bir artı ve bir eksi.

Eksi mi? Bence bu baya artı. İki artı hatta.

Boynuma yapışan saçlarımı, bornozun üzerine çıkarıp, biraz hava çektim kendime el yordamıyla. Bunu düşünürken bile vakit kaybetmiştim, daha fazla beklemenin bir mantığı yoktu. Derin bir nefes alırken, usulca kapıya yürüdüm ve yavaşça açtım. Küçük adımlarla hole çıktığımda, aşağıdan gelen seslerle derin bir oh çektim. Televizyon açıktı ve bu da demek oluyordu ki Yağız aşağıdaydı. Gerçi, odasına çıkmış olsa bir bağırış, çağırış duyardım değil mi?

Hızlı ve sessiz adımlarla, hemen yanımdaki odayı açtım. Yağız’ın odası benim odam gibi büyük değildi, içinde banyosu da yoktu. Oldukça küçüktü fakat buna rağmen Egemen’i göremiyordum. Kaşlarım çatılırken, kapıyı yarım bir şekilde bırakıp “Egemen?” diye fısıldadım. İçeri girmedi diyemiyordum çünkü pencere açıktı. Yoksa düşmüş müydü? Korkuyla içeri girip, pencereye yürüdüm ama ardımdan kapının kapanmasıyla, dışarıya bakamadan arkamı döndüm. “Ödümü patlattın.” diye fısıldadım Egemen'e. Kapının arkasına saklanmıştı. “İçerde göremeyince düştün sandım, korktum.”

Sırıttı. Kollarını birbirine bağlayıp omzunu duvara yasladı ve bu hareketiyle ceketi biraz havalandı yukarı doğru. “Sürpriz yapmak istedim.”

Boğazlı kazağı ve geceyi andıran gözleriyle içimi titretiyordu ve tüm bedenimi hakarete geçiriyordu. Çıplak olan bedenimi.

“Sürpriz yaptığın için burdasın ya zaten.” dedim boğazımı temizledikten hemen sonra. Onu incelemek, bana iyi gelmiyordu. Vücuduma da.

“Üzerini giyinmemişsin.” deyip oldukça yavaş bir şekilde beni inceledi. Baştan aşağı. Ellerim titrek bir şekilde, bornozumun yakalarını tuttu ve iki ucu sıkıca birleştirdi. Evet, sıkı sıkıya tut. En azından abinin odasından çıkana kadar. Abimin odası. Boğazımı bir kez daha temizledim. Burdan bir an önce çıkmalıydık.

“Üzerimi giyerek vakit kaybetmek istemedim.”

Doğrulup, başını salladı. Gözleri parlıyordu ve ben gecenin karanlığına rağmen seçebiliyordum o parıltıları. “Nasılsa çıkarırım mı dedin?”

“Yakalanmanı istemedim.” deyip yanına yürüdüm ve yutkunduktan hemen sonra; “Sevgilime yeni kavuşmuşken, kaybetmek istemedim.” diye fısıldadım.

“Yine sevgilim dedin.” Parmaklarını, nemli saçlarımın arasından geçirdi.

Güldüm. “Her defasında söyleyecek misin böyle?”

Sen Benimsin | texting Where stories live. Discover now