otuz yedi

5.7K 177 45
                                    

Korkuyordum.

Bunu itiraf etmekten bile çekinip, kendime yediremiyordum fakat korkuyordum. Yağız’ın tepkisini hem az çok tahmin ediyor, hem de hiç kestiremiyordum ki işte bu beni korkutuyordu. Fakat korkunun ecele faydası yoktu. Bu mesele bugün çözülecekti. Çözülmeliydi.

Çözülmek zorundaydı.

Hafta sonu demeyip erkenden uyanmış ve mutfağa girip güzel bir kahvaltı hazırlamıştım. İki kişilik, enfes bir kahvaltı. Yumurtayı Yağız'ın sevdiği gibi yapmış, ekmekleri yine onun sevdiği gibi kızartmıştım.

Sanırım biraz göz boyamaya çalışıyordum. Evet bugün, hatta tam da bu sabah, Yağız'la konuşup her şeyi anlatacaktım. Yani... dün geceden beri toplayıp, sıkıca sarıldığım gücümü kaybetmezsem eğer cidden konuşacaktım ve bu iş bugün çözülecekti.

Kim bilir, her şey düşündüğüm gibi güzel giderse, Yağız yarınki bağış gecesine bile gelirdi. En yakın arkadaşının konuşmasını kaçırmazdı ve kardeşiyle yan yana oturup, keyifli vakit geçirirdi.

Şu an için zor görünüyordu ama imkansız da değildi hani.

Dün gece, Kaan'ın odasındaki küçük kaçamağımız bir şeyleri iyice netleştirmemi sağlamıştı. Aslında zaten bildiğim şeylerdi, söylemek istemememin nedenleri de aynı kapıya çıkıyordu.

Abime, Egemen'le aramızdaki ilişkiyi söylemek istemiyordum çünkü Yağız arkasından iş çevirdiğimizi düşünüp ikimize de kızacaktı ki belki de kızmaktan çok daha fazlasını yapacaktı. Bir kere araları bozulacaktı, Egemen'le benim görüşmemi istemeyecekti ve bunlar benim hiç istemediğim iki şeydi.

Abime, Egemen'le aramızdaki ilişki söylemek istiyordum çünkü artık Egemen'e bunu yapmak istemiyordum. Onunla gizli saklı köşelerde değil de, ulu orta; herkesin gözü önünde aşkımı yaşamak istiyordum. Hem Yağız’ın da bunu bilmeye hakkı vardı.

İşte tam da bu yüzden cumartesi dememiş ve erkenden kalkmış, harika da bir kahvaltı sofrası hazırlamıştım. Yağız'ın uyanmasını bekliyordum. Çayın altını kısıp, sandalyelerden birine oturdum. Saat, dokuzu biraz geçmişti. Aslında Yağız bu saate uyanmazdı fakat bugün bir istisna yapabilirdi. Birkaç dakika daha bekleyecektim ve eğer hâlâ bir ses seda çıkmazsa gidip uyandıracaktım.

Bir an evvel anlatıp kurtulmak istiyordum çünkü. Ne olacaksa olsun artık.

Yağız'ın uyanmadığı birkaç dakika sonrasında, oturduğum yerden ayaklandım ve sakin ama kararlı adımlarla merdivenleri tırmandım. Ortak banyoda, şöyle bir elime yüzme baktım, saçımı başımı düzelttim ve iyi göründüğüme kanaat getirdikten sonra yavaşça odasının kapısını tıklattım.

“Uyandırma servisi!” diye söylendim tatlı olduğunu düşündüğüm bir tonda. Bir yandan da söyleyeceklerimin provasını yapıyordum; ‘günaydın Yağız, hadi kalk da güzel bir kahvaltı yapalım. Sonrasında seninle konuşmak istediğim önemli şeyler var. Erkek arkadaşımdan ayrıldım, artık Mete hayatımda değil. Evet oldukça önemli olan bu haberi normal karşılar ve bana destek olursan hayatımdaki yeni insandan da bahsedebilirim. Sen onu benden iyi tanıyorsun gerçi ama konumuz bu değil...’ Konunuz o değil mi? Bana tam da oymuş gibi geldi...

Derin bir nefes alıp, kapıyı yeniden tıklattım. “Abi?” Odadan hiçbir ses gelmiyordu, hâlâ uyuyor muydu yani? Yani muhtemeldi uyuması fakat benim sesime bile uyanmamış mıydı? Uykusu bu kadar ağır mıydı? “İçeri giriyorum.” dedim ve boşa beklemenin bir anlamı yok diyerek kapıyı usulca araladım. Bir şeyler görmeyi bekliyordum; uyuyan bir Yağız, benim sesime uyanmış bir Yağız, onu uyandırdım diye bana kızmaya hazırlanan bir Yağız, sadece Yağız...

Sen Benimsin | texting Where stories live. Discover now