altmış sekiz

3K 159 66
                                    

İyi akşamlar aşko kuşko sevgili okuyucularım. Hepinize keyifli okumalar dileyip, bölümü de şöyle bırakıp gidiyorum. Oy vermeyi unutmayın olur mu<3 bir de bölüm sonunda iki minik soru bıraktım, cevaplarsanız çuk mutlu olurum! Öptüm!

"Hikayeyi bir de benden dinlemek ister misin?" diye sordum. "Sana, kendi içimde bile hiç bahsetmediğim şeyleri anlatmamı... İster misin?"

"Bir şeyler biliyorum," diye mırıldandı Egemen sorum üzerine. Yüzüne bakmadığım için tam olarak ne düşündüğünü anlayamamıştım fakat bir an için bildiği şeylerin ne olduğunu, neyi ne kadar bildiğini sorgularken buldum kendimi. Ne biliyordu? Yağız benden pek de farklı değildi birilerine bir şey anlatma konusunda. Hayatına aldığı herkese durup da hayat hikayesini anlatmıyordu ama birisine güvenmişse, çok dolduğu bir an ya da sadece paylaşma hissiyle...

Anlatıyordu. Yani anlattığını biliyordum. Hatta belki de, anlattığı tek kişinin Egemen olduğunun da farkındaydım. Çünkü Egemen abim için güvendiği bir insandan, bir dosttan ya da birisine yükleyebileceğiniz güzel birçok anlamdan daha fazlaydı.

Yani öyleydi önceden. Benden çok önce. Peki değişmiş miydi şimdi? Egemen, abim için hala fazla mıydı söylediğim şeylerden, yeri ayrı mıydı? Ona hala çok değer veriyor muydu yoksa bizim ilişkimiz, birçok şey gibi onların arasındaki özel bağı da mahvetmiş miydi?

Egemen'e, 'Yağız senin de gönlünü alacak' deyişim öyle olmasını canı gönülden istediğim içindi fakat işin aslına baktığımda, yani hem çuvaldıza hem de iğneye baktığım zaman Egemen'in de gönül alacak tarafta olduğunu biliyordum. Hatta bende o taraftaydım, yani o tarafta olmalıydım. Yağız bizi öğrendiğinde, eğer öfkesine yenik düşerek bana tokat atmasaydı; biz şu an Egemen'le kafa kafaya vermiş bir şekilde kendimizi Yağız'a nasıl affettireceğimizi düşünüyor olacaktık. Çünkü ona yalan söylemiştik. Onu kandırmıştık. Üstelik gözünün içine baka baka, üstelik aylarca. İkimizde suçluyduk. Egemen, iki yıl boyunca hiçbir şey söylemediği için suçluydu, bense Egemen'le beraber olmaya başladığım ilk andan beri sustuğum için. Sustuğum yetmemiş gibi Egemen'i de susturduğum için. Yaptığımız neresinden bakarsak bakalım yanlıştı ama evdeki hesap çarşıya uymamıştı işte.

En azından benim için.

Yaşadığımız her şeyin sorumlusu ya da büyük oranda suçlusu ben değilmişim gibi olaydan sıyrılmıştım ve arada Egemen'le abim kalmıştı. İkisinin seneleri aşmış dostluğu yara almıştı ve ben kendimi hiç hissetmediğim kadar suçlu hissediyordum bu konuda. Aralarının böyle olmasını istemiyordum. Hayatımda, gözümü bile kırpmadan canımı vereceğim iki insanın; üstelik daha birkaç gün öncesine kadar canciğer olan iki insanın kötü olması zoruma gidiyordu. Böyle olmamalıydı.

Böyle olmamalıydı ama... Nasıl olacaktı?

Düşünmekten bunalmış ve bir çıkar yol bulamamışçasına derin bir nefes çektim içime. Şimdi bunları düşünmenin zamanı değildi. Anlatacağım şeylerin ağırlığı sırtıma kambur gibi çökmüştü zaten, bu gece bir de bu konuyu kafama takmak istemiyordum. O yüzden de ikisinin arasını düzeltmek için bir şeyler yapmayı sonraya bırakıp kendimi tamamen anlatacaklarıma odakladım ve Egemen'e; "Nasıl şeyler?" diye sordum. Bir şeyler biliyorsun fakat nasıl şeyler...

İkimizin sessizliğini yutacak büyüklükte bir soluk bıraktı Egemen. "Hem seni, hem de Yağız'ı üzen şeyler biliyorum." İç içe geçmiş parmaklarımızı ayırıp, elini yeniden omzuma sarmıştı.

"Ve?" dedim devam etmesini beklemeden. "Bunları biliyor olman kötü mü?"

Egemen'in usulca başını salladığını hissettim. "Hayır, senin bunları yaşadığını bilmek canımı sıkıyor. Bunları yaşadığını bilmek kötü." dedi. "Seni üzen her şeyden nefret ediyorum."

Sen Benimsin | texting Where stories live. Discover now