elli altı

6.3K 247 150
                                    

Uyarı: böyle bir şeye gerek var mı bilmiyorum ama yine de yazayım. Bölüm yüksek oranda cinsellik içeriyor. Lütfen rahatsız olacağını düşünen okuyucular okumasın. Keyifli okumalar dilerim, bölüm sonu açıklamasında görüşürüz zaten. Lütfen yıldızı renklendirip bu kızcağızı gazlamak için yorum yapın 💜 öpüldünüz!

"Dur."

Egemen'in, dudaklarımı esir almış dudakları ve kalçamdan kavrayarak kendi şişkinliğini bastırdığı bedeni, aklımı karıştırmaya oldukça müsait olsa da; daha doğrusu en başından beri istediğim o vuslata tam şuan kavuşmak üzere olduğumu bilsem de, içimden yükselen o sesi batıramadım ve zorla da olsa ondan uzaklaştım. Ama ne uzaklaşma... Cayır cayır yanıyordum, tüm bedenim ateşler içindeydi ve daha şimdiden kasıklarımda öyle bir sızı vardı ki bacaklarım pelte kıvamına gelmişti bile. Egemen, dudaklarından ayrılmama rağmen beni hâlâ sıkıca tutmasa düşüp yeri boylamam çok olasıydı yani. Neyse ki beni tam da şişkinliğine doğru bastırarak düşmeme engel oluyordu. Gerçi bu yaptığı beni daha çok yakıyordu ama söyleyeceklerim bitene kadar dayanabileceğimi düşünüyordum. Sonra zaten dayanacağım bir şey de kalmayacaktı. İkimizde birbirimize karışacaktık ama Egemen bunu henüz bilmiyordu.

Onunla ödeşmek için kendime sözler verdiğimi ve hatta tam da şimdi ondan ufak bir intikam alacağımı da... Birazdan öğrenecekti.

"Dur, Egemen..." dedim ondan uzaklaştığım için sızım sızım sızlayan bedenimin çığlıklarını dilimden akıtmaktan geri durmayarak. Büyük ihtimalle ikimizde aynı şeyleri hissediyorduk. Aynı acıyı çekiyorduk ama vazgeçemezdim. Bunu gerçekten de hak etmişti. "Ben..." Onun, neler olup bittiğini anlamak için bana diktiği gözlerinde durmayıp yüzüne odaklandım ve titrek bir nefes aldım. Dudakları, oldukça uzun ve tutkulu öpüşmemiz sonucunda kızarmıştı, elimi ne ara daldırdığımı bilmediğim saçları dağılmıştı ve göğsü öyle bir şiddetle inip kalkıyordu ki bakışlarını, bana odaklamakta zorlandığını hissettim. Tabii bir de, gün boyu bu anı beklemişken neden bir anda kendimi geri çektiğimi sorguluyor olmalıydı. "Ben yapamam."

Tabii ki yalan söylüyordum. Bu hayatım boyunca söylediğim en en en en en büyük yalan olabilirdi hatta. Yani yirmi üç yıllık hayatımda sayısız kez yalan söylemiş ve yalan söylemekten hiç de gocunmayan biri olarak şunu diyebilirdim ki; bu söylediğim yalan en asılsız, en uyduruk ve en gönülsüz yalanım olabilirdi. Gerçi yalan sayılmazdı, ufak bir kandırmacaydı bu yaptığım. Ona yalan söyleyemiyor onu kandırıyordum. Bence böyle açıklayabilirdik.

"Ne- Ne?" dedi Egemen kekeleyerek. Sanırım onun ilk kez kekelediğini görüyordum ve onu böyle görmek, her an vazgeçip dudaklarına sarılmak üzere olan arzumu biraz yatıştırdı. Beni birçok kez, onu tam da şu an bıraktığım gibi bırakmıştı, bunun elbette bir karşılığı olacaktı. Gerçi ben onun gibi dönüp gidebilecek... nasıl desem? Cesarette, güçte yada direkt vicdanda değildim. Eh, bunu istemediğim de apaçık belliydi hani. Artık birbirimizden uzak durmamız için mantıklı yada mantıksız hiçbir neden yokken ondan uzak durmazdım ki. Duramazdım, bu mümkün değildi.

Ama Egemen'in durabileceğimi sanması gerekiyordu. Çok değil, sadece birkaç dakika için... Çünkü ödeşmek Yasemin Taşçı'nın olmazsa olmazıydı.

"Bence..." İçimdeki derin analizlere son verip, role iyice girebilmek adına gözlerimi ondan kaçırdım ve sanki gerçekten de onunla sevişemezmişim gibi bir havaya büründüm. "Bunu yapmamalıyız. Yani ben düşündüm de... yapamam."

Ama öyle bir yapardım ki... Daha doğrusu birkaç dakika sonra öyle bir yapacaktım ki... bunu düşünmek istemsiz bir şekilde alt bedenimi, Egemen'in alt bedenine bastırmama neden oldu ve Egemen'in gözleri irice açıldı. Tabii şaşkınlığı da artmıştı. Hem dediklerimi, hem de dediklerimin tam zıttı olan hareketlerimi algılamaya çalışıyor olmalıydı.

Sen Benimsin | texting Where stories live. Discover now