1.Bölüm

1.5K 56 348
                                    


Lütfen yorum yapıın~

💜








~










Gün ışığı çoktan öğleden sonrayı bulurken yataktan beni çıkaran mide bulantım olmuştu. Dün akşam yine hiçbir şey yiyememiş ve iki gündür boş olan midemden gelen acı safrayla güne başlamıştım. Dağınık olmayan odamda pijamalarımı sarı renk pufun üzerine bırakıp duşa girmiştim.

Sanırım bu koskocaman evin en sevdiğim hatta tek sevdiğim yeri odamdı. Odamın içinde, kapının hemen karşısında giriş kısmında bulunan bir de banyo vardı ve yatağımın sol tarafında boydan boya uzanan pencerenin açtığı balkon... Odamı gerçekten seviyordum. Birçok aptal düzene rağmen kendi sevdiğim şeylere göre düzenleyebildiğim bir odam vardı. Kendi özel alanım. En yakın arkadaşlarımı bile sokmadığım bu yer sadece bana aitti. Evde de yardımcımız Bayan Leehyun ayda bir kez girip genel temizliği yapar ve hassas olduğumu bildiği için fazla vakit kaybetmeden odamdan çıkardı.

Ah... anlatacak çok şey var değil mi?... Sabredin, her şey zamanı geldiğinde... Duştan çıktığımda üzerime giydiğim kıyafetlere özenmek istememiştim. Zaten ne giyersem giyeyim aynıları ertesi gün muhakkak birilerinin üzerinde oluyor ve hemen peşine düşülüyordu. İnsanların bu davranışına hiçbir zaman anlam veremiyordum. Kendimi hiçbir zaman o kadar önemli biri gibi hissetmiyordum. Sıradan biri olmak istiyordum, sadece lanet olası sıradan ve kimsenin farkında olmadığı herhangi biri...

Ama mümkün değildi. Koskocaman Lee Sooman'in biricik oğlu ve tek varisi Lee Donhyuck karşınızdaydı. Bu aptal servet, mide bulandırıcı muamele, delirtici kurallar, giydiğim kıyafetler, gittiğim her yer, yediğim her şey ve içtiğim su bile... Her şey planlıydı. Yüce tanrıdan her gün sabır diliyor ve yaşayabildiğim her gün böyle bir hayatım olduğu için nefret ediyordum.

Ben, ben değildim. Doğduğum günden beri kendim olamamıştım. Çünkü olamıyordum, buna izin yoktu. Milyonlarca varlığın içinde bir tutsaktım. Klasik bir cümle vardı, belki birileriniz duymuştur: "Bu şaşaalı hayatı ben seçmedim." ,diye. Sahiden de seçmemiştim, bir şansım olsaydı, tek dileğim sıradan biri olmak olurdu.

Evden dışarı çıktığımda asıl olduğum kişiden farklıydım. İnsanlar beni bambaşka biri olarak tanırdı, çünkü babam öyle istemişti. Zorba, her istediğini alan, her şeyde kazanan ve asla kaybetme lüksü olamayan, tüm kızların peşinden koştuğu ve istediğiyle yatıp kalkan, asla aşık olamayacak kadar katı ve güçlü, herkesin ağzının suyu akarak baktığı ve özendiği, soyadına yaraşır o gözde erkek çocuk... Peki ben bunu istemiş miydim? Hayır. Her uyandığım gün, bir kez daha canım yanıyordu ve uyumadan önce ölmek için dua ediyordum.

Annemi o kadar özlüyorum ki... Hayatta tek sahip olduğum şey annemin ruhuydu, güzel ve biricik annemin. Hatırladığım kadarıyla annem bana hep Haechan diyerek seslenirdi ve yakın arkadaşlarım da bu ismi kullanırlardı, benim tercihimde bu yöndeydi. Haechan olmak, beni annemin oğlu yapardı, böyle düşünür ve hissetmek isterdim. Lee Donhyuck babasının yarattığı biriydi, ben değildim. Lee Donhyuck sadece bir kuklaydı. Bu acıydı.

Açık renk yırtık kot pantolonumun üzerine giydiğim, düz beyaz bir tişört ve siyah deri ceket beni yeterince tatmin etmişti. Genel olarak akademiye giderken böyle giyinir ve her zaman kendimi en çok nasıl rahat hissedersem onları kullanırdım. Hem bu pantolonla oldukça sexi olduğumu düşünüyordum, öyle düşünmemi sağlamışlardı.

Academy of lovers | For Markhyuck Where stories live. Discover now